Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Susmayın, konuşun!
Epey zaman sonra olayları ve karakterleri dengeli, mobbinge dair sosyal mesajı yerinde, sahneleri tam olması gerektiği gibi olan, aylardır ucu açıkta kalan olayların güzelce toplandığı, ağzımızda güzel bir tat bırakan bir bölüm izledik bu hafta. Buralarda senaryoyu ve çekimi en ağır eleştirenlerden biriydim hep, baktım her hafta aynı şeyleri yazıyorum, bir müddet yazmamaya karar verdim. Ama 33. bölümü pek bir beğendim, o yüzdeeeen bir kritiğini yapmayalım mı sıcağı sıcağına? Dizinin senaristinin ayrılacağını duyduk; senaryoya yeni bir soluk geleceği için çok heyecanlıyım, ilk bölümlerdeki havamıza döneceğimizi umut ediyorum. Klişe dizilerden olmayan, şiddet, şovenizm, ataerkillik, töre gibi öğeleri değil, kaliteli bir bakış açısıyla modern hayatları anlatan Menajerimi Ara'yı her daim ekranlarda görmek istiyorum.
Ceyda ve Ayla'nın bile gözüme batmadığı kadar dengeli bir bölüm olmuş bu bölüm. Abartı kötülüklerden illallah getirmiştik, bu bölüm Ceyda'nın insani tarafını ve yanlış hesabını da gördük. Ayla ise hala ucuz ve kötücül, ama onun da suyu ısınıyor, az kaldı. Yani inşallah. En azından Kıraç namlı köpek balığımız Ceyda'nın Barış üzerinden kurduğu planını bozacak, bu da benim içimi rahatlattı. Aydın'ın da annesinin gereksiz networking çalışmasına vakıf olması sayesinde Dicle'nin başına bir çorap örülmesine engel olacaklar inşallah. Ayrıca Aydın kalp ben. Şu çocuk Meral'le yakınlaşsın artık, kıyamam Ayla'yla kaldı öyle evde. Halkın Sesi Meral, her zamanki gibi en doğruları söyleyerek Dicle'yi rahatlattı. Barış'ın birdenbire Belgrad'da film çekecek olması ani gelişse de insan ömründe dört ay dediğin nedir ki ayol? Ne güzel işte, birbirinizi özlersiniz, heyecan olur. Meral gidip gelişen bu olayları hemen ev köpek balığı Kıraç'a anlatınca, Kıraç anında bir bit yeniği olduğundan şüphelendi ve işin ucunu araya araya bir dolaplar döndüğünü anladı. Zor Yıllar filminin senaristini de bağlayarak bu işi çözecek, o yüzden içimiz rahat.
Dicle ve Barış'ı sakin sakin, evde koltuğa uzanmış, sevgilisinin dizine yatıp konuşurken görmek de ayrı keyif verdi. Nihayet eskisi gibi anlamlı ve derin bir diyalog kuran çiftimi böyle izlemek çok güzeldi. Dicle'ye çocukluğundan bir kaydı izleten Barış'ın, Dicle ne tepki verecek diye gözünün içine bakarak onun onayını beklemesi detayına bayıldım. Bu çocuk öyle bir aşık ki, ve Dicle'yi o kadar yukarıda bir yere koymuş ki hayatında, değil dört ay, dört yıl gitse kopamaz. Barış Havas sık sık kendimize "bu adam hayal ürünüdür" diye hatırlatma yapmamıza sebep oluyor. Bu ikisini o kadar seviyorum ki, dönüp dönüp izliyorum bazı sahnelerini. 6. bölümdeki "Gitme, bu gece benimle kal" tüm diziler içinde en sevdiğim sahnelerden biri, bununla birlikte 16. bölümden sıcak yakınlaşmaları, Barış'ın Dicle'yi gecenin içinde gün ışığına benzetmesi, ilk defa öpüştükten sonra "- Aramızda bir şey var mı? - Bence var gibi. -Bence de var gibi." şeklindeki şapşal diyaloglarına da bayılıyorum, bu bölümde ajansta çaktırmadan sarılırken Feris'e yakalanmalarına da. İkisinin de doğallıklarına vurulmuştuk zaten baştan beri, ve Belgrad'da kendisini ziyaret etmesini isteyen Barış'a "Borçlarım var, masrafları karşılayamam" diyen Dicle'den daha doğalı, gerçekçisi var mıdır? Ve bunun muhabbetini hiç yapmayıp, küçük bir hediye olarak uçak biletlerini alıp Dicle'ye mesaj atan Barış'tan daha düşüncelisi?
 
Barış'ın aylar sonra ilk defa Feris'le eskisi gibi açık açık konuştuğu, dertleştiği bir sahneyi görmek o kadar güzel geldi ki... Bu çocuğun kaygılarını, hatalarını, bocalamalarını onu keşfeden menajeri Feris'le paylaşmasından daha doğal ne olabilir? Bu arada, o terastan sallandırma sahnesinin de günahı çıkarıldı, hadi affedelim biz de madem. Barış'ın Dicle'yi nasıl sevdiğini anlatması ile göz yaşlarına boğulan Feris güldürse de, büyük ihtimalle o sahne Canan Ergüder ile Deniz Can Aktaş'ın son sahnesiydi, gözyaşları sel oldu karşılıklı. Onlar ağladı, biz ağladık ya. Canımız, cananımız Canan Hanımcığımız, bir an önce iyileşip eskisinden daha da iyi, daha da enerjik olarak geri geleceksiniz, biliyoruz.
Bu hafta Kıraç'la birlikte sete gittik, Emrah'la audition'a girdik, tüm menajerler toplandık basın toplantısında çıkan krizle karşı karşıya kaldık. 10/10 menajerlik dizisi değil de nedir bu? Sevgili Ayça Varlıer'i canım menajerlerimle bir arada izlemek çok hoştu. 8. bölümde Burçin Terzioğlu ile verilen #Susmuyoruz mesajına benzer, güçlü bir sahne ile film sektördeki mobbinge çok güzel değinildi. Aktrisi değil de mobbingci kendini beğenmiş yönetmeni desteklemeye kalkan yapımcıya karşı, harika bir basın açıklamasıyla çatır çatır oyuncularının arkasında duran EGO Menajerleri beni gururlandırdı. Kıraç'ın kelimenin tam anlamıyla yargı dağıtan konuşmasına bir alkış da benden. Hem mobbingci yönetmenle çalışmayı kesti hem de Ceyda'nın planını suya düşürdü. Susmayın, konuşun, biz arkanızdayız dedi genç ve sesi çıkamayan oyunculara özellikle de kadın oyunculara. Daha 10 bölüm önce kendi kadın oyuncusunun arkasından gizli anlaşma yapmış olan Mr. Köpek Balığı'nın geldiği nokta ve yaşadığı değişim takdire şayan.
Oturmuş doğacak çocuklarına isim düşünen Feris ve Serkan tatlılığı, bir de cinsiyet öğrenme sahnesiyle pekişip bizi yumuş yumuş yaptı. Mutluluğunu Çınar'a anlatmak için sabırsızlanan Feris'in, Çınar'ın "sen karar verdiysen bir bildiğin vardır" minvalinde konuşup detayları sormamasına gıcık olduğu sahnede bayağı eğlendim. Feris ve Çınar'ın dostluğuna bayılıyorum. Benim böyle bir dostum var, herkese de birer tane lazım. Serkan formalite evliliğini bitirince rahatlayan çiftimizin Nişantaşı sokaklarında el ele dolaşırken, Serkan'ın ayarladığı küçük bir "tesadüf" ile Magazinci Ece'ye yakalanmaları ve tatlı tatlı fotoğraf çektirmeleri de pek güzel oldu. Son saniyede Melisa Tahtacı'nın boşanmaktan vazgeçtiğine dair bir mesaj geldi, ama bu beni çok germedi. Bu kadar şey yaşandıktan sonra Feris artık Serkan'ı vay sen boşanmadın diye bırakmaz diye düşünüyorum. Adamın elinde olan bir şey değil sonuçta ama eninde sonunda o boşanma olacak. O yüzden içimizi ferah tutalım. Tabii Canan Hanım'ın iki bölüm sonra geçici bir ara verecek olması sebebiyle bir düğüm atılması gerekiyordu, Amerika'daki Seda'dan ısrarla gelen teklif ile birlikte Feris de Amerika yolcusu olacak anlaşılan. Bu dizide niye herkes Amerika'ya gidiyor, bir kısmı da başka ülkelere gitse keşke. Feris Fransa'ya gidebilirdi bence, daha sanatsal bir ortam, daha ona uygun olurdu. Neyse.
Tatlılık abidesi rolünde Gülin ve Ceyda'ya pabuç bırakmamak üzere and içmiş Peride ile uyuz yönetmenden nasibini alan Jülide'nin tatlışlığı ve Bekir Abi'nin Barış'a desteği de küçük ve tatlı detaylardı. Çılgın matmazeli sokakta keşfeden Emrah'ın kızı tekrar bulabilmek için bütün gün metroda yatması güldürdü. Çınar'ın "Koskoca Zerrin Tekindor'a hala matmazel diyorsun" demesi ise daha çok güldürdü. Çınar bu bölüm her yerdeydi, ne güzel oldu. Jülide'yle ilişkileri de hiç yaşanmamış gibi bitti, rafa kalktı. Değişik oldu ama olsun, gereksiz ayrılık sonrası draması izlemektense böylesi daha güzel.
Son olarak, Amerikalarda yaşamış olan Serkan Tahtacı'nın amerikanvari bir evlenme teklifi sürprizi organize etmesi şaşırtmadı ama tamamını izleyince de hoşuma gitti. Güzel prodüksiyon kurmuş, seti ve oyuncuyu ayarlamış, herkesi ayarlamış, repliklerine çalışmış, kacaman tek taşı da almış gelmiş. Çok hoşsunuz Serkan Bey, sizin kopyalarınız için nereye başvuru yapıyoruz? Serkan'ın sürprizinden daha iyi bir teklif olamayacağını düşünen Dicle'ye manidar bir gülüşle "Bu lafını hatırlatacağım sana" diyen Barış muzırlığı da sahnenin tuzu biber oldu. Bakalım haftaya bizi neler bekliyor? İlgiyle takip ediyoruz.
 
MERVE DENİZ

 

YORUMLAR




DİĞER HABERLER