Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Uç uç uç uç, nereye kadar?
Türk dizi sektörü birçok açıdan epey iyi, zaten yapılan işlerin dünyaya yayılıp sevilmesi de bunu gösteriyor. Dünyanın öbür ucunda birileri RTÜK'ü protesto ediyor, sevdiği dizide ters bir şey olunca "Allah kahretsin ya!" diye tweet atıyor, Türkçe öğreniyor. Ama bu sektörün çok büyük bir de sıkıntısı var: İyi senarist sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Bütçe, uzun dizi süreleri, RTÜK kısıtlamaları konusu değil bu çünkü sadece televizyon yapımlarında değil, dijital platformlara yapılan işlerde de birkaç iş hariç düzgün senaryo yok. Hikayesi ve karakterleri zaten kurulu gelmiş olan Menajerimi Ara da bu durumdan nasibini alıyor tabii. Verip veriştireceğim, kemerlerinizi bağlamanın tam sırası şu an.
 
Öncelikle Beren'in bu kadar abartılmasının sebebi ne olabilir, ben bunu anlamakta çok güçlük çekiyorum. 20 bölümdür biz neden Beren entrikası izliyor ve yapısal olarak parçalanıyoruz? Ekranların gördüğü en büyük acıları çekmeden önce karakteri iyice dip yaptırmaya mı çalışıyorlar acaba? Gidip Dicle için yakışıksız imalarda bulunması sahnesini, tek başına iki çocuk büyütmüş ve zorluklar yaşamış olan Barış'ın anasının da hemen bunlara atlayıp "Vay or...!" damgası yapıştırmasını hangi akıl, hangi dayanakla yazar ve çeker? Kanalın bir başka dizisi var, orada bunlar yapılıyordu zaten, size ne gerek var ki? Ayrıca Beren'in bu kadar kötü olmasını gerektirecek ne var? Evet, Dicle yüzünden elindekileri kaybettiğini düşünüp hırs yaptı, anlıyoruz. Ama bu kız sevgi dolu bir ailede, hiçbir eksiği olmadan büyümüş, e babası da hala yanında. Peki niye takıntılı bir manyak olup da etrafa kan kusturuyor? Menajerimi Ara evreni içinde nasıl drama ve çatışma yaratacak başka konu ve karakter olmaz da Beren'e kalırız?
Dicle'nin bu kadar mükemmel ve her şeyi çözen biri olmasının gerçek dışılığını konuşmuş ve artık onun da hata yaptığını, çuvalladığını görmemiz gerektiğinden bahsedip durmuştuk. Kendisine iğrenç ithamlarda bulunan Ömer'le gidip konuşmaya, bir de gönlünü etmeye çalışmasını Dicle'nin büyük hatası olarak göreceğimizi umuyorum. Bunu kabul ettik de asıl sorun kimsenin birbiriyle iletişim kurmaması ve herkesin birbirinin arkasından iş yapmaya başlaması. Halkın sesi Meral her zamanki gibi doğruları konuşarak "Böyle bir şeyi Barış'tan saklayamazsın," dedi ama dinleyen yok. Dicle ve Barış böyle iletişim kuramayan, birbirleriyle konuşamayan bir çift değildi ki, bilakis onları güzel yapan özellikleri her konuda konuşabiliyor olmalarıydı. İzleyicinin içini asıl sıkan bu; iletişimsizlikten kaynaklanan demode ötesi, rezil dramalar zinciri. Akla hayale gelmeyecek travmalar yaşadıktan, birbirlerine olmaz sözler ettikten sonra hasbelkader bir araya gelip "Ay aslında çok seviyoruz biz birbirimizi," diyen karakterlerin kokuşmuş hikayeleri en son 2012'de ilgi çekiyordu. Onu izlemek isteyen ağa dizisi izleyicisi Menajerimi Ara'yı neden izlesin? Hiç denge yok, ya yapış yapış, cringe sahnelerle aşkı anlatmaya çalışıyorlar, ya da sorunlu, travmatik muhabbetlerle. Yazık oldu güzelim çifte, halbuki nasıl da heyecanlandırıyorlardı bizi. Twitter'da Vanya (@baska_seyleer) nickli kullanıcı, "Barış kendi evinde eksik hissediyordu ilk bölümlerde, kendinden bir şeyler yoktu. Burada, kendini Barış olarak hissettiği evde, o son sahnede kendisinin bir şey yapmış olması, kendinden bir şeyler olması ve bunun mutluluğunu yaşaması çok güzel bir detay," diye yazmıştı Barış'ın Dicle'nin evindeki lambayı astığı, sonra ertesi gün tekrar eve geldiğinde lambaya sessizce gülümseyerek baktığı sahne için. İşte bu kadar zarif detayların olduğu bir diziydi Menajerimi Ara, şimdi ise kötü oğlan anası klişesi, birbirine yafta yapıştıran kadın karakterler ve birini takip edip şiddet uygulayan erkekler var.
Bak tamam, Ömer karakteri güzel bir kötü, tam da böyle çirkef, ünlü olma meraklıları var, biliyoruz. Ömer'in magazini çağırıp demeç vermesi kendi içinde mantıklı, çünkü o sırada herkesin konuştuğu konu bu ve Ömer de bir yerinden dahil olup kendinden konuşturmak istiyor. Yok mu bunu yapanlar? Hem de sürüyle var. Ama sorun şu ki, ellerinin ayarı yok ve kantarın topuzu sürekli kaçıyor. Ayaklarından sallandırmak ne demek ya, düşündükçe tüylerim kalkıyor! Barış bunları yapacak bir insan değildi asla. Sadece o da değil, gidip takip ediyor bu maydanozu, dinlenip dinlenip dövüyor. Geçen bölüm Ömer'in iğrenç ithamlarından sonra Barış'ın onunla kavga etmesini yadırgamamıştım, sevdiklerinize böyle şeyler söylense siz de sessiz kalmazsınız. Ben olsam dövmezdim tabii ama anlayabiliyorum en azından. Ama bu bölüm niye böyle çığrından çıktı Barış, niye bu kadar yükseldi anlamak mümkün değil. Olayın hemen ardından Dicle'yi sakinleştiren de oydu, sonra ertesi gün magazincilere saldırdı. Dicle'yle konuşurken sakindi, ertesi gün Ömer'in peşine düştü. Karakterleri tanıyamıyoruz artık. Keza Dicle, zaten aptal hareketler yapan bir kıza dönüşmüştü birkaç bölümdür, şimdi de ne yaptığı belli olmayan, oradan oraya koşan biri oldu. Bir gün önce ajansta iki dakika konuşamıyordu, buz dağı gibi bırakıp gitmişti oğlanı, bir gün sonra gayet de konuşabiliyormuş? Eee o zaman? Deniz Cancığım, Ömer'le teras keyfi sahnesi de dahil bütün bölüm performansın şahaneydi tatlım ama bu sahneyi ciddi ciddi nasıl çektin, bir ara anlatsana? Terastan geriye doğru hızla uçan adamı bacaklarından yakalıyor, sonra ellerinden tutuyor (bacakları bırakınca adam düşmedi, tavada krep çevirir gibi atıp tuttu herhalde) ve aşağı yarı sarkar halde on beş dakika tirat atıyor. Hulk mı bu demiyor kimse :D Neyse en azından katil olmadı ashdbhfj olacak iş değil ya, şu geldiğimiz hale bak. Peki ben sevdiğim bu karakteri sevmeye nasıl devam edeceğim? Onu nasıl savunacağım veya nasıl heyecan duyacağım bundan sonra?
Bölümde en güzel sahneler Serkan Beyciğimin sahneleriydi. Gerek bayılıveren Feris'i havada yakalaması ve ona güzelce şefkat göstermesi, gerek Feris'e söylediği "Neden istemeyeyim?" minvalli sorumluluk sahibi sözleri, gerekse de son sahnede gerizekalılık şerbeti içmişçesine "Kara Murat benim!!" çıkışları yapan EGO ahalisine ayarı vermesiyle gönüllerde taht kurdu. Serkan sanki acayip kötü olacakmış gibi yansıtıldı önce, ama devamındaki karakter gelişimi ile adam hem sonuna kadar haklı hem de taş gibi bir patron oldu, keşke her patron böyle anlayışlı olsa. E o zaman, kendi bir tarafının keyfi için kızını terk etmiş, yine kendi çıkarı için birine iftira atıp işinden etmiş olan şerefsiz köpek balığı Kıraç'ın tarafını tutup da niye Serkan'a düşman olalım ki biz? Zaten fena halde uyuz oluyorum Kıraç'a. Hiç baba vibe'ı almıyorum bu adamdan ben artık, Serkan ondan çok daha iyi bir figür Dicle için, canım benim ya! Bölümlerin genel gidişatına bakınca sanki kimin nereye gideceğine dair net bir karar yokmuş da o an rüzgar nereden eserse, efendime söyleyeyim o akşam rüyada ne görürlerse ona göre karakterler yön değiştiriyormuş gibi geliyor bana. Serkan'ın Melisa ile telefonda konuştuğunu gördük, demek ki Mrs. Tahtacı da geliyor önümüzdeki bölüme. Proaktif ve de efektif bir insan olan Serkan Tahtacı Beyciğimin tez vakitte bu formalite evliliği sorununu çözmesini ve Feris'in içini rahatlatmasını, sonra da seksi ve olgun bir çift olarak birlikte mutlu olmalarını diliyorum. FerSer foreva! Bir de minicik bir an vardı ki çok beğendim anlatmam lazım; ajanstan çıkmış olan Feris'i arayan Serkan "Merak ettim seni," dedi, bu da Feris'in hoşuna gitti tabii, ama Serkan Feris'in bundan hoşlanmayacağını düşünerek endişelenip toplamaya çalıştı. Telefonda bile bu ikisi hidroelektrik santrali gibi, bayılıyorum.
27. bölümü izlerken sürekli "ben ne izliyorum" dedim kendi kendime. Bu kadar demode ve eski kafalı olaylar nereden çıkmış? Yazma-yönetme-yapım kısmında MA ekibinin yaratıcılıkları ölmüş, arkasından ağlayanı olmamış. İçinde fikirlerini naftalinledikleri sandığı atmaları gerekirken kalkmış dizi çekiyorlar. Minik bir öneri, Hıdırellez yaklaşıyor. Naçizane bir ritüel olarak o sandığı Hıdırellez ateşinde yakıp, içlerinden otuz altı kez yaratıcılık diyerek ateşin üstünden atlasınlar. Belki ulvi bir rastlaşma sonucu yaratıcılık çakraları açılır. Demode fikirleri ile sanki 2010'da dizi çekiyorlar, ne yaşadığımız dönemi anlamışlar, ne izleyici kitlesini...Bu arada, son söz olarak sevgili Levent Ülgen'li, havuzlu partili sahneler eğlenceliydi. Allahtan onlar vardı da bir nefes aldık. Ördek mi biz mi, seçimini yap MA!
 
Bu kadar yazmamın sebebi aslında potansiyeli bu kadar yüksek olan bir işin böyle rezil olmasına olan üzüntüm. Yapımcı keşke Celal Bey kadar modern olsaydı.
 
Tüm Menajerimi Ara izleyicisine, oyuncularına ve set çalışanlarına sevgiler, öpücükler! Size yok yazma-yönetme-yapım ekibi, hıh.
 
MERVE DENİZ
YORUMLAR




DİĞER HABERLER