Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Çocukların Çektikleri….

Büyüklerin meşhur lafıdır: ‘Çocukların derdi bitmez.’ Bunu daha gelişimini tamamlamamış insan yavrularının sorumluluğunu yüklenmiş kaplanların kendinden eminliğiyle söylerler, biraz da tadını çıkararak. Çocukların derdi elbette bitmez, çünkü onların en büyük derdi yetişkinlerdir. Onlarla ilgili anlatılarda aslında gözümüzü yaşartan masumların başına gelenler değil, büyükler dünyasının saçma denecek kadar büyük anlayışsızlığını göğüsleme yolunda verdikleri çabadır. Bunun en son örneklerinden biri Nadine Labaki’nin Oliver Twist / Kemalettin Tuğcu tadındaki Kefernahum’uydu. Meleksi küçük aktörün canlandırdığı varoşların çocuğunun ‘kendini dünyaya getirdikleri için annesiyle babasını mahkemeye vermesi’ sanırım çoğu seyirci tarafından bir hyperbole, bir mübalağa olarak anlaşıldı. Yavrucak sanki bununla dünyaya abartılı bir insanlık dersi vermek istiyordu. Zaten ana baba da yoksuldu, yaşadığı yerde herkes yoksuldu. Çocuğun anasıyla babasının insanlık dışı hallerine duyduğu kendi özel nefreti seyirci tarafından - hatta belki biraz bizzat film tarafından da - bu ‘hafifletici koşullar’ dolayısıyla yumuşatıldı. Büyükler bıçak kemiğe dayandı mı kendilerini de derdin bir parçası olarak sunmaya meyiilidirler: ‘Sen biliyor musun ben neler çekiyorum.’ Çünkü çocuk biri değil, kendilerini yansıtan küçük bir aynadır.

'Kefernahum'da Zain Al Rafeea.

Senenin en güzel filmlerinden Hirokazu Koreeda’nın Shoplifters / Arakçılar’ında ise durum tam tersiydi. Hayatın şurasından burasından süzülüp gelmiş ve aynı çatı altında birleşmiş, klasik bir aile olmamaya kararlı, ufak tefek hırsızlıklarla geçinen bu çok ‘şenlikli’ aile de aralarına aldıkları çocukları kendi suretlerinde biçimlendirmeyi iyi, olabilir ve makbul bir şey sanıyorlardı. Hayat eğlenceliydi, ne zamanki ailenin ergenliğe ayak basmakta olan erkek çocuk üyesinin aklına bazı kavramlar düşmeye başlayıncaya kadar; küçük kız kardeşe abi olma sorumluluğu, sınırlar, nerede ve neden durulacağı ya da durulması gerektiğine dair bazı soru(n)lar… Filmdeki küçük erkek çocuk ailenin sonsuz ‘iyiliği’yle başa çıkamamanın derdini, belirsiz bir gidişe dur deme ihtiyacının çıkışsızlığını kendine bir şekilde zarar vererek hallediyordu. Malum, kimi ‘alternatif’ aileler sonsuz, sınırsız, amorf ‘kendinden menkul’lükleri ile çocuklarını gerçekten çıldırtabilirler. Arakçılar’daki ailede tarif edilen birlikteliğin başka coşkulu boyutları da vardı elbette. Ama bunu bir yetişkin olarak ve yetişkin yaşlarında böyle bir birliktelik kurmaya karar vermiş bireylerden oluşan bir aile için söylüyorum elbette. Kazana düşen çocukların akibeti ayrı.

Felix van Groeningen’in Türkçe adı Güzel Oğlum olan Beautiful Boy filmindeki ergen çocuğun aileden yana derdi ise çocukların  ‘çaresi gelmez dertlerimin bıktım illallah’ niteliğine başka bir boyut katıyor. Bu film madde bağımlısı bir genç erkek çocukla, görünürde çok anlayışlı ama aslında kontrol delisi ve belki en kötüsü de kendi korkularını çocuğun derdine yansıtan, çocuğun derdinde onların -geride bırakılmış - gölgesini gören babayı ele alan bir tür ‘korku filmi’. Adı basitçe Güzel Çocuk olan bir filme gayet pederşahi bir biçimde Güzel Oğlum demenin ‘güzelliklerini’ katman katman açmayı okura bırakıyorum.

'Arakçılar'da Jyo Kairi.

Aslında bu güzel çocukluk işi oyuncu Timothee Chalamet’nin boynuna geçirilmiş - umarım şimdillik - boyunduruk gibi bir şey. Onu gerçekten tanıdığımız filmi Beni Adınla Çağır’da da bir güzel çocuk rolündeydi ve oradaki ‘babası’ oğlunun cinsel kimliğini seçmesi karşısında olağanüstü olgun davranıyor, hatta filmin sonlarına doğru biraz didaktik ve öğretici bir iç dökme  sahnesinde bizzat kendisinin bastırdığı benzer korku ve duyguları oğluna açıyordu. Başka bir oyuncu, başka bir oyuncu yönetimi ya da başka bir mizansenle sahici olabilecek bu sahne pek de işliyor denemezdi. Çünkü ana baba ile çocuk arasındaki, en öyle görünmeyeninde bile, kanlı bir savaştır. En basitinden bir toprağı yarıp çıkma çabası. Olaylar Babam ve Ustam / Padre Padrone keskinliğinde ya da o ortamlarda geçmeyecekse bu savaşı dile getirmenin doğru yolunu bulmalı. Bu yüzden genellikle komedi filmlerinde gördüğümüz Steve Carrell’in üstlendiği baba rolü, ara ara oyuncunun suratındaki ‘başına gelenlere inanamayan’ ifade filmde komediye değil ama bir çeşit aymazlığın trajedisine yarıyor ve Carell’i Beautiful Boy filminin önemli artılarından biri haline getiriyor. Freud’u Jerry Lewis’in canlandırması gibi bir şey.

Nedir Carell’in güzel oğlunun madde bağımlılığında ifadesini bulan - ya da bulmayan ya da bulamayan - dert? Filmde çocuk içinde bulunduğu hayatın sıkıcılığından, düzlüğünden bahseder. Çünkü sokaklardakiler gibi filmlerdeki çocuklar da, ister Beyrut’un varoşlarında olsun ister Amerikan banliyösünde başka dünyaları görürler, yetişkinler ise çocuğun bu yeteneğine karşı körleşmişlerdir. Çocukların başka dünyaları görme yeteneği ve ihtiyacı onlara imrenmek, sığınmak, onları temellük etmek, en azından onları tatmak arzusuyla atbaşı gider. Giderek onları kendi dünyalarıyla karşılaştırarak kendi dünyalarını sorgulamakla. Oradan öğrenmekle ve bazen de madden ya da manen terk ettikleri dünyalara geri dönmekle. Kefernahum’daki çocuğun anaerkil bir aileye sığınması, Arakçılar’daki çocuğun bu ailenin sınırlarını hissetmesi, Güzel Oğlum’daki ergen çocuğun çocukluğunu hiç unutmamış Bukowski’ye sığınması, bütün bunlar benzer yolculukların duraklarıdır. İncil’de geçen Geri Dönen Oğul meselenin dersi de sanki budur, meşhur Kahramanın Yolculuğu’nun bir versiyonu olması. Bir oğul kendisine düşen mirası alıp evden ayrılmış gitmiş, ötekisi kalmış. Ayrılan oğul har vurup harman savurmuş, elinde avucunda kalmayınca eve dönmüş. Baba onu azarlamak bir yana şölenlerle karşılamış. Öbür oğul kıskanmış, sormuş ‘niye böyle yaptın baba?’ diye. Baba demiş ki ‘Çünkü o kaybolmuştu şimdi bulundu.’ Kaybolmayı bir arayışta kaybolmak, bulunmayı ise boyun eğmek değil çıktığı yoldan bir şeyler öğrenerek kendini bulmanın bir biçimini bulmak diye okuyalım.

'Beautiful Boy'da Christian Convery ve Timothee Chalamet.

Güzel Oğlum’un güzel yanı filmdeki meselenin aslında babanın meselesi (telaşı, korkusu) ile de ilgili olduğuna vurgu yapmak, giderek artan biçimde hem de, bilinçli olarak. Göbek bağını koparmanın çeşitli ve korkunç yolları karşısında bu - bencilce - davranışın sorunu çözmekte işe yaramayacağını göstermek. Filmdeki annenin - anne ile baba boşanmışlardır - konu karşısında görünürde daha aldırışsız ve umursamaz ama daha olgun davrandığı da söylenebilir. Sonuçta Güzel Oğlum, çocuğun derdinden çok babanın paniği ve onu atlatma süreci ile ilgili ki bu da belki bu çeşit filmlerde yeni, ‘yetişkin’in ve onun dertlerinin altını çizen bir yaklaşım olabilir. Film özellikle babanın paniği, babanın korkuları doğrultusunda okunursa başka boyutlar da belirebilir elbette. Nitekim Güzel Oğlum’un annesi (üvey olanı da katarsak) ya da anneleri gibi, Beni Adınla Çağır’ın annesi de durumu anlayan ve dramadan çok çözüm peşinde olayları yönlendiren bir anneydi. Geri Dönen Oğul meselinde bir anne figürünün belirgin olmamasına şaşmayabiliriz.

‘Sonra gün gelir çocuk büyükler safına katılır ve herşeyi unutur’. Acaba öyle midir? Yoksa yüzleşilmemiş yara alttan alta işler, çıkılmamış yol kendini hissettirir mi?


FATİH ÖZGÜVEN

 

 

 

Künyeler: 

Beautiful Boy (2018)

Yönetmen: Felix van Groeningen

Oyuncular: Timothee Chalamet, Steve Carell, Maura Tierney

 

Capernaum (2018)

Yönetmen: Nadine Labaki

Oyuncular: Zain Al Rafeea, Boluwatife Treasure Bankole

 

Shoplifters (2018)

Yönetmen: Hirokazu Koreeda

Oyuncular: Lily Franki, Sakura Ando, Kirin Kiki, Jyo Kairi

YORUMLAR




DİĞER HABERLER