Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Asım, sen hepimizin prensisin!
Sezon: 3 Bölüm: 61

Bu hafta değişiklik yaparak olayları sırasıyla atomlayacağım. Zira her karaktere ayrı ayrı paragraf açarken elimin ayarı kaçıyor ve yazma işini abartıyorum. Kaç zamandır yapmadığım bir şeydi, bakalım nasıl olacak? :)) İçimize sinmezse yine eski halimize döneriz.

Bölüm hem soru cevaplayan hem de yeni sorular sormamıza yol açan bir bölümdü. Ayrıca Fikriye’nin vesilesiyle muhteşem bir Halfeti turu da attırdılar bize. Hem gönle hem göze hitap ettiler sağ olsunlar. 

Asım’ın bulunmasıyla başladı her şey. Asımcık ne kadar sevindi benim için endişelenen insanlar var diye. Baran ve Ada’nın buzlarını eritmesine de vesile oldu bilmeden. Ee, Asım güzel insan olduğu için ona değen güzelleşiyor doğal olarak.

Deniz’in annesi tarafından doldurulduğunu tahmin etmiştik zaten de bu kadar Yeşilçamvari olaylar silsilesi beklemiyordum açıkçası. Babaanne vasiyet etmiş de Oğuz evlenmiş de, vay anam vay. Valla ben dalga geçecek değilim. Eski insanlar hakikaten antika, dediğim olsun diye bir ömür evlatlarının mutsuzluğunu iplemezler bile… “O filmlerde olur,” dediğimiz her şey insan hikâyelerinden besleniyor sonuçta. Bundan sonra Deniz ne yapar bilmiyorum ama Oğuz’cuğumun yüzü gülmeye başlamışken arıza çıkaracaksa dönsün halasının yanına. Yan karakterlerin dertleri yüzünden zaten ana karakterlerimiz figüran oldu çıktı. (Yazar burada laf çakıyor asdhghdgsfhj)

“Benim annem depremde öldü, sen narkozdan öyle konuşuyorsun… Böyle bir şey mümkün değil.”

Sibel, bebeğim sen ne yaptın ya? Ayşe’ye söylemeni demiyorum, babasını öldürdün kaldırdın adam toz oldu ayol. Tamam, Kasım seni azad etti de Ayşe’yi bilmek onun da hakkı değil mi? Valla bu kuyruklu yalan senin eteklerine fena dolaşır, Papatya dediydi dersin. Ayşecik de yazık mahvoldu çocuğum, Allah’tan Baran’ı var da tek başına kalmadı. Sahi sonrasında Ayşe’yi bir daha niye görmedik? Tabi pardon yan karakterler vardı değil mi? (Ahahhaha!)

Kendal’ın Emine’den ayar üstüne ayar yemesi <3 ben. Valla daha önce dediğim gibi Kendal’la empati yapan yerlerim ağrıyor artık benim. Yılanlıkta çıyanlıkta dur durak bilmediği müddetçe de ağrımaya devam edecek sanırım. “Benim bir şey istemeye hakkım yok mu?” diye ağlanıyor ama “Ben ben ben!” dedikçe insanların “NAH sana!” demelerinde bence sakınca yok. Herkesin yüz çevirmesini beklerdim de Narin de yüz çevirdi ya Kendal’dan ”Vay bee!” dedim. Kendal hep kendin ettin kendin buldun valla.

Ada ve Maya’ya gelirsek; Maya’nın Serdar konusunu Ada’nın bildiğini bilmeden ikisinin aşkına verdiği değer çok güzeldi. Kendi kendine sevdi çocuk, şimdi kızamıyorum da ona. Ada’cık nasıl söylesin bildiğini? Yazık içim parçalandı yavrucağa, kardeşi için kalbini buz kestirtmesini de aşırı buldum. Tamam, Maya’ya da günah ama Ada ve Serdar’a da günah be. Ayy valla kavuşamayan Hint filmi âşıkları gibi olacaklar bu çocuklar da. Olmasın öyle, Serdar’ı kurtlar kuşlar  mı yesin? O da masum. Ada madem büyüdü, ikisine birden sahip çıkmalı. Hem ikizine hem aşkına. Gayet de olur yani. 

Narin&Oğuz aşkı <3 ben. Al bir kavuşamayan Hint filmi âşıkları da bunlar. Narin’in korkudan flört edememesi??? Ahahahhah! Konağı geçtim, Baran’ı düşündükçe ben bile tırsıyorum. Gerçi Ebru ve kardeşleri onu gayet güzel frenlerler gibime geliyor. İnşallah bir daha araları bozulmaz da Narin ve Oğuz kavuşabilirler. Baran tam da Kendal’dan yüz çevirmişken tam sırası çünkü. Narin korkudan şimdi zamanı değil diyor ama bence tam zamanı. Hem Narin’ciğim yaşın ilerlemeden bir beben olsa fena mı ayol? Bak abartma sen de. Bırak suyu, aksın yolunu bulsun. Ömür kısa şekerim. Zaten iki bölüme abin ölecek onun yasıydı, helvasıydı daha da geç kalacaksın sonra. Hem Fırat mortu çekmeden Baran’ı da ikna etsin ki mutlu mesut dünya evine gir sen de. (Adam belki uzaklara çekip gidecek ben niye öldürüyorsam ahahahha!)

Özlem’in “Eşeğini bulamayan semerini dövermiş,” diyerek götüm götüm kaçması çok iyiydi ya. Akıllanmış mı ne? Kasım ve Özlem hala koca soru işareti bende ama seveni de var tabi. Ne yapalım  Kasım’ın deyimiyle “Yav he he” diye diye seyrederim artık. Kasım ve Özlem telefonda konuşurken Özlem, “Yok teyzeydi yok oğluydu başlayacağım şimdi hee,” dedi, biz de Fikriye’nin yanında süpriz yumurtasını da getirdiğini böylece öğrenmiş olduk.

Fikriye Fırat’ın yanına tanışmaya gidince az da olsa ne ayak olduğunu anlamaya başladık ama hala tam netleşmedi her şey. Mehdi Şamverdi baldız baldan tatlıdır şiarıyla yaşamış demek ki. Şamverdi erkeklerinde maşallah boş yok. Murat’ta iki kadın, Kendal’da üç, Mehdi’de iki (Belki daha da var bilmiyoruz). Kadın koleksiyonu yapmak babadan oğula gelenek galiba? Aman bu lanet gelenek Baran ve Rüzgar’a bulaşmasın bari. 

Sibel doğum yaptı, o hastane odasına elli kişi girdi çıktı ama bir Allah’ın kulu da kadına çiçek getirmedi ya lan! Peki, bu kadar ince bir detayı kim düşünebilirdi bu hikâyede sizce? Tabi ki Asım. Hepimizin prensi o. Hem de Papatya verdi Sibel’e. Zarafetine, güzel gönlüne sağlık be çocuk. O hasta bebeciğe kıyamayacağını tabi ki biliyorduk ama Emine’nin Kendal’ın burnunu sürttürmesine de “Ohh!” demedim desem yalan olur. Hiç izin vermese bile anlardım ve çok da görmezdim açıkçası. Asım’ın pamuk şekerinin çubuğunu bile saklayacak kadar yoksunluğunu unutması ise tam bir yürek yarası. Ah be yavrucuğum… Nasıl da mutlu oldu, nasıl da yüzü güldü. Asım hep gülsün yahu. Kardeşim o benim diyerek ellerini sevdiği kardeşiyle hep gülsün.

Kadriye’nin telefonunu sadece Kendal’ı aramak için kullandığını biliyoruz değil mi gençler? Bu bölüm piremsesim dört dörtlük ceo gibi kullandı telefonunu. Ahhahahhah! “Gendal nerdesin?” demedi hiç, ay ben ŞOK! Telefon trafiği ile Sibel’i sakinleştirip kızların dershane işini halletti. En bayıldığım hareketiyse tabbisi tam bir gansta gibi, harami gibi Kendal’ın para kasasını patlatmasıydı. Aahahahhahha! Ya Piremses diye boşuna demiyoruz herhalde yani AYIQS!! Caps yapmayı bilseydim de piremsesime şöyle gansta stayla bir caps yapabilseydim keşke. Özlem’e bal peteğini süzdürmesindeki manayı çözemedim ben? Niye o sahneler vardı acaba? Emine’yi darlayıp “Gızııım sen de anasın mani olma,” falan dememesine de şaşırdım bak. Kadriye de illallah ettiyse demek. Yalnız Asım üzerinden Kendal’a haddini bildirmesi müthişti. Tek kelimeyle BA YIL DIM. Piremsesimden beklediğim hareketler bunlar işte. Kendal’ın karşısında sus pus olan Piremses mi olurmuş ayol?

Ebru bu dizi de yan rol falan mı oldu? Biz bir şey mi kaçırdık? Hani koca hikâyenin üstüne döndüğü kadın bu değil miydi ayol? Bana ne Sabri’nin iğrenç namus zırvalığından? Onlar kadar bile kıymeti harbiyesi yok kadının. Bir karar veremediniz kadının ne iş yapacağına. Bu da Ebru’nun inandırıcılığını zedeliyor. Gül de yetiştirsin, sıkma da yapsın hatta gidip garsonluk bile yapsın da sedef kakmacılığı nedir ayol? Öeehh yani? Fırat dünyalığı sıraya mı koymuş da Ebru mu üç çocuk bakacak o işle. Kat’a küçümsemek falan değil derdim, o zanaatı da Ebru yapmayıversin. Halfeti platosunun Fırat sonrası kepenk kapamaması lazım da gül bahçesi de vardı orda yani. Kadını sedef kakarken filozof yaparız diye düşünüyorsanız; o konağın olayı, goygoyu bitmez konaktan vakit bulup hangi siparişi yetiştirecek? Bu arada Ece Uslu üzerine iki kelam etmek isterim. Çok enteresan bir kadın Ece Uslu. Karşılıklı oynadığı kim varsa sayesinde parıl parıl parlıyor. Misal ben, “Kızların annesi galiba gerçekten ya,” algısı ile seyrediyorum. Bir kaç bölümdür de “Aaa meğerse Mert’in de annesiymiş galiba,”  diye diye ağzım açık seyrediyorum kadını.  İlayda ve Ayça bunca parlıyorsa ve dahi Mert karşılıklı sahnelerde ışıldıyorsa Ece Uslu’nun karşısında oynadıkları için sanırım.  Kaşının eğimiyle bile Ebru ne hissetti, dudaklarını sıktığında Ebru niye üzüldü anında hissedebiliyorum. Replikle falan kasmıyor kadın, durarak ve bakarak başarıyor bunu. Sakin sakin konuşsun ben dinleyeyim, hüzünlü hüzünlü baksın ben seyredeyim noktasındayım. Ve ben bu kadar az seyretmek istemiyorum kendisini. He Ebru’nun giyimini kuşamını düzelttiğiniz için teşekkür ederim bak, hakkınızı yemeyeyim. Darısı Ayşe’nin başına inşallah. Bir o yavrucak kaldı paçoz halde dolaşan.

Bu Sabri ve Fatih olayı çok uzamayacak inşallah? Bize Kendal’ın namus zırvaları yetiyordu ekstradan bunlara gerek yoktu bence. Hele bir de Melek’in başına bir iş gelirse çok fena söverim valla. Seyrederken aklıma Sabri âşık falan olur diye geldi, hemen kış kışladım kötü düşünceleri ama yapar mı yaparsınız yani güvenemedim bak şimdi. Ayhh şöyle bir düşündüm de amma karakter girmiş diziye. Zaten konak ahalisi aşiret gibiydi ayol, onlara anca yetişiyorduk. Şimdi kim kimin çocuğu, kim kimin kapatması, kim kimin namus bekçisi diye seyrederken ruh hastası olduk iyice. 

“Burası güvenli… Kendal’a rağmen… Çünkü burada bir tane, İstanbul’da on bin tane Kendal var. Buranın dostu da düşmanı da belli. Hem iki yetişkin kızla… İstanbul… İçinde büyüdüğüm sokak sokak bildiğim İstanbul yabancı, ürkütücü… Halfeti… Sıcak, güvenli…”

Fırat’a gelen mektubun üstünde ne yazdığını görememiştim Allah’tan Ebru söyledi. Mister No göndermiş mektubu, namı diğer Murat Şamverdi yani. Ondan da öğrendik ki Salman ve Cemal meğerse Murat’ın kardeşim dediği birinin adamlarıymış. (Neyse bir şey demiyorum!) İnşallah bu gizli arkadaş yakışıklı, zengin ve karizmatik olur da Ebru’yu sedef kakmaktan kurtarır. Fırat’ı hiç yakıştırmamıştım zaten ölmesinde sakınca yok bence. Ahahahahha. Eğer ki o da Fikriye’nin Mehdi’den olan oğlu çıkarsa tesadüfün iğne deliğine fil soktuğunuz için baya bir söverim galiba. Hele ki bu mektup da, Narin’in intihar mektubu ve Kendal’ın Cd’si işine dönerse Allllaaaaaaaaahhhh benden çekeceğiniz var. 

Baran, Ebru’yla yakınlaştıkça nasıl mutlu mutlu ekrana bakıyorum belli değil. Na böyle ^_____________________^ gülümsüyorum onları izlerken. Baran Ebru’yla yakınlaştıkça kardeşleri ile de yakınlaşıyor ve tabi bu ne demek oluyor? Kendal’dan uzaklaşıyor. Daha ne isterim ki? Bir de okumaya dört elle sarıldı mıydı, ballı kaymak. Tabii Narin’ciğim ve Oğuz’a da terso yapmasın. Baran büyüsün, mutlu olsun başka da bir derdimiz yokmuş valla. Ebru ve Baran mutlu olduğunda galiba hepimiz bir “Ohhh!” çekeceğiz. Yani Narin’de üzülmesin istiyorum ama biraz kırılıp dökülmeden gül bahçesine düşemiyor insan tabi. Bak Baran da imtihanlara girdi çıktı anca duruldu. Zaten ben ne Ebru’nun ne de Baran’ın Narin’e haksızlık yapacağını düşünmüyorum. Yeter ki Narin söyleyip kurtulsun yükünden. Bütün yükün Narin’e kalması da haksızlık tabi ama en çok ona yaraşır gerçeği söylemek. Kardeşleriyle mutlu olan Baran’ı gördü ve elinden bir şey gelmeyeceğini anladı artık Narin. İlk söylediğinde çok suçlayacaklar, çok yalnız kalacak o konakta ama Allah’tan Oğuz var. Ay hadi söylesin artık biz de izleyip acı çekelim. Şöyle damardan yürek acısı seyretmek gibisi var mı ayol? Ebru’nun öğrendiğindeki acı ve sevinçle ışıldayacak güzel yüzünü, Narin’in söyledikten sonra rahatlayıp tedirgin olmasını, Baran’ın deliye dönüp sakinleşmesini seyretmek istiyoruz çok mu? İki sezon oldu hakkımız değil mi artık sizce de? 

Sabırla sonuna kadar okuyan güzel gözlerinize sağlık…

YORUMLAR




BUNLAR DA VAR