Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Bana aklımla başım arasındaki mesafe kadar uzaksınız!
Sezon: 1 Bölüm: 5

O eli kulaktan çekelim ve telefona dikkat edelim.

Bir haftalık bir aranın ardından dün gece yayınlanan Ulan İstanbul beşinci bölümünün özetliyorumu ile karşınızdayım. En son üçüncü bölüm yorumumda dizide gördüğüm aksaklıklardan ve canımı sıkan olaylardan bahsetmiştim. Onların da etkisi ile geçen hafta diziyi sağlam bir kafa ile izleyemedim ve yazımı da yazamadım. Özür dileyerek yazıma başlamak istiyorum.

Bu hafta ekranın karşısına ben de herkes gibi Yaren ve Karlos düeti için oturdum. Açık konuşmak gerekirse o sahneye kadar da modum oldukça düşüktü. Bir yandan diziyi izleyip anlamaya çalışırken, bir yandan da yapmam gereken başka işleri yapmakla meşguldüm. Size de oldu mu bilmiyorum ama son iki bölümdür daha önce yanımdakilere nefes bile aldırmayan ben şimdi diziyi beraber izlemeye birisini ya da yapacak bir meşguliyet arar oldum. Bunun nedenini ise soygun sahnelerinin –yani en çok aksiyonlu olması gereken sahnelerin- çok sona bırakılmasını ve öncesindeki sahnelerin çok doldurma olmasına bağlıyorum. İlk bölümden beri aynı şeyi söylüyorsun diyebilirsiniz belki ama bir gelişme de göremediğim için tekrar edip duruyorum. Keşke soygun ile alakalı sahneleri sonlara bırakmasanız. Böylece izleyici de sürekli dizide tutulmuş olurdu.


Canım simit çekti!!!

Ceyhun’a laf edenler devam eden fotoğrafa baksınlar lütfen.

Karlos ve Yaren sahnesine gelmeden önce bölümün yine parlayan yıldızlarına değinmek istiyorum. Her hafta yazmaktan bıkmadım bıkmayacağım ama Şehriban karakteri ile Zeynep Kankonde tam bir yıldız. Bir karakteri kendisine bu kadar oturtmakta bu kadar mı başarılı olunur. Aynı şeyleri yeni karakterimiz Maşuka için de düşünüyorum. Karakter oyuncuya öyle bir oturmuş ki, o rolü başka kimse oynayamazdı bence. Ceyhun karakteri ile Salih Bademci ise, her eve lazım bir oyuncu. En sevmediğim karakterlerden birinin (bkz: öbgzk Hakan) diziyi izleme sebeplerimden biri haline nasıl geldiğini anlamadım ama oyunculuğu sayesinde diye düşünüyorum. Geçen hafta yazımı yayınlamadığım için yazamadım ama Ceyhun’u düşürmeye çalıştıkları durumdan hiç memnun değilim. Bence bu kadar sıcak bir mahalle dizisinde – ki aynı zamanda aksiyon da barındıran (!) – Ceyhun karakterini duvardan aldığı yazının delillerini kapatmak için duvarı boyattıracak konuma düşürmek dizinin gelişimine büyük bir darbeydi. Neden öyle bir aşk üçgeni yaratmak için güzelim Ceyhun karakterini böyle “sinsi” planlar yapan birisi haline dönüştürdünüz anlamadım. Yine aynı şekilde bu bölümde Ceyhun’un polis oluşunu kullanarak ona kendilerini arkadaş gibi gösterip, oyun çevirmeleri de beni pek memnun etmese de sesimizi çıkartmayalım bakalım şimdilik. Nevizadelerle ya da onlarsız ben Ceyhun karakterini daha çok izlemek istiyorum. Mesela bu bölüm Esra ile çok güzel sahneleri vardı. Daha önce de demiştim, eğer Şehriban kabul ediyorsa bence Esra kızımızı Ceyhun’a istemeye gidelim. Nasıl olur? Bence çok güzel olur. Umarım ilerde Esra’yı da Ceyhun’un Derya’ya olan hislerinden vazgeçirmek için yapacağı “sinsi” planlarla görmeyiz.

Bahadır çok tatlısın!

Gelelim bölümün benim için yeni açılan kutusuna. Kaç haftadır Bahadır’ı ne kadar sevdiğimi söylüyordum zaten. Bu bölüm Bahadır’ın daha çok sahnesini görme şansı bulduk. Ne de güzel oldu! Dört haftadır bu anı bekliyordum. Hangi bir sahnesini saysam bilemedim ama benim en çok hoşuma gideni meyhanede sarhoş olup kavgaya karıştıktan sonra evde Kandemir’e kafa tutmasıydı. Demek ki Bahadır da The Big Bang Theory’deki Raj Koothrappali misali sarhoş olunca açılıyormuş. O zaman daha çok çilingir sofrası kurulması dileği ile diyorum.

Karlos’un mikrofon tutuşuna dikkat.

Tamam tamam sakin olun, Karlos ve Yaren’i unutmadım. Yazının başında dedim ya düşük olan modumu yükselttiler diye. Vallahi ne güzel sahneydi o! Şarkıyı kaç kere dinledim bilmiyorum ama dilime çoktan dolandı bile.

Birkaç gündür bazı sitelerde Yaren ve Karlos’un tamamen komediden oluştuğunu ve bundan daha fazlasını etmediğini düşünen ve kendi çiftlerinin (!) aşırı romantik olduğunu savunarak dizideki bir diğer çifti- ama çok tatlı değiller mi?- yani Yaren ve Karlos’u nedenini anlamadığım bir şekilde yermek isteyenlerin yazılarını okudum. Bu savaşın neden çıktığına aklım mantığım ermese de, bu sahne ile düşüncelerinin değişmiş olduğunu düşünüyorum, lakin gerçekten şarkı söyerken gözlerindeki o yaşanmamışlıkları ekrandan bana geçti. Dizinin yayını sırasında bu çift Twitter’da dünya çapında bir numaraya bile geldi. Sanırım artık hangi tarz aşkların daha çok ilgi gördüğü anlaşılmıştır. Baygın ve sıkıcı aşklara değil de daha eğlenceli aşklara doğru hamleler yaparsak seyir zevki açısından daha tamamlayıcı bir hamle olur. Karlos Yaren sahnelerini izleyince, dizide bu eksikmiş dedim. Evet, dizide bu tarz bir aşk hikayesi eksikmiş. Umarım bu sahneler bir haftalık değildi.

Kanıtımız da var elbet!

Başta soygun sahnelerini daha çok bölüm içerisine yaymaları gerektiğini belirttim ya, tabii buradan soygun sahneleri beni ekrana kilitliyor ya da koltuğuma yapıştırıyormuş gibi bir algı oluşmasın. Çünkü öyle değil. Yine bir yazımda olaya aksiyon katmak için nasıl da tesadüflerden, yanlış anlaşılmalardan yararlandıklarını yazmıştım. Bu hafta da bölümü izlerken twitter’dan "adaletli çalma" sahnelerinde kullanacakları telefonun ya bozulacağını ya kırılacağını ya da donacağını düşündüğümü belirtmiştim. Ki oldu da. Bir de bu olmamış gibi telefonun başına ikinci kez bir bela geldi. Bu kadar da tesadüf biraz fazla zorlama değil mi? Hadi Derya amatör diyelim, siz de mi amatörsünüz?

Bir diğer aklıma takılan kısım ise, kumarhanede Kandemir’in kulağında Bahadır ile iletişim kurabilecekleri bir kulaklığının olmasıydı. Hangi kumarhane bunu gözden kaçırabilir ki? Adamı oracıkta yakalarlar vallahi. Hadi bir şekilde korumaları atlattık diyelim de Kandemir’in sürekli sayıyı söylemeden önce elini kulağına götürüp haber beklemesine ne demeli? Kulaklık büyük mü geldi de geri sokuşturmaya çalışıyorsun Kandemir’ciğim? Kulağına göre bir kulaklık alsaydın keşke de çıkmasaydı zırt pırt.

Neyse, değinmek istediğim son konu ise Hayati’nin altınlarım diye yana yakıla aradığı kutu. Sonunda Hayati türlü oyunlarla odadan ona ait olan aletleri ve kutuyu alıp eve sağ salim ulaştırabildi. Yalnız tek sorun, içinden altın yerine bir sürü aşk mektubu çıkmasıydı. Hayati’nin oğlunun da dediği gibi bence o mektuplarda bir şey var. İçinden bir hazine haritası çıkabilir diye düşünsem de ben olsam içindeki mektuplardan gerçekten de Gazanfer Nevizade’nin üçüncü bir hanımını çıkartırdım. Hatta İzmir’den! Böylelikle de bizim sahte Nevizadeler’in yalanını gerçek yapardım.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR