Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Hayat her zaman sana ikinci şansı verir. Adına “yarın” denir…*
Sezon: 2 Bölüm: 57

Ben çok iyi bir dizi izleyicisi değilim. Öyle her konuda ahkâm kesecek kadar hadsiz de olmadım hiçbir zaman, ama yıllardır yaptığım mesleğim dolayısıyla az buçuk bazı şeyleri bilirim. Kiralık Aşkın 57.bölümü pek çoğumuz için durgun, aksiyonsuz ve donuk gibi görünse de bence bir geçiş bölümüydü. Peki, nedir bu geçiş bölümü? Bölüm, sanki hiç ilerlemiyor ya da herhangi bir hikâye anlatmıyor gibi görünür, ama aslında gelecek bölümlere çok etki edecek bazı olayların çatısı oluşturuluyordur mesela. Hani fırtına öncesi sessizlik gibi düşünün.

İşte ben de 57. bölümü hikâyenin derinleşmesi ve bazı karakterleri daha iyi çözebilmemiz için bir hazırlık çalışması gibi görüyorum. Ha kafama takılan şeyler yok mu? Var! Tutarsızlıklar yok mu? O da var! Birazdan yazacağım zaten, ama yine de bu bir geçiş bölümüydü ve artık yarım kalan birçok şey yavaş yavaş tamamlanacak diye düşünmek istiyorum.

İki fragman da çıkmış, özet yayınlanmışken nasıl bölüm yorumu yapacağımı çok düşündüm aslında. Bu sefer de sevdiğim kitap, şiir alıntıları ve hayranı olduğum insanların sözleri ile harmanlayarak yazmak istedim. Umarım hissettiklerimi geçirebilirim.

“İnsan, yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki…”

Yukarıdaki cümle Ece Temelkuran’ın Muz Sesleri kitabından… Ben Ömer’le Defne’nin hikâyesini anlatırken “iki yaralı yüreğin hikâyesi” derim hep. Geçmişlerinde birbirine çok benzer şeyler yaşayan ve kırılan iki insanın yarası yarasına denk gelmiş demek ki… İnsan yarasına denk geleni sever de; kalp de kendini tamamlayacak, iyileştirecek olanı arar hep… Buldu mu da bırakmaz! Belki gider, ama kürkçü dükkânı misali dönüp gelir dayanamaz… O yüzden Defne ve Ömer, bazen mola verebilir, ama aslında hep birliktedir…

“Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın halde canımı yaktın!”

Frida Kahlo büyük aşkı Diego’ya yazdığı bir mektupta söyler bu cümleleri… Şimdilerde Defne susarken bile bağıra bağıra Ömer’e söylüyor aynı cümleleri. Ömer onu her haliyle tanıdı, sevdi, ona “içim” dedi, ama yine de canını yaktı işte. Defne’nin tüm saçmalamaları, bir yakın bir uzak halleri bundan… Yine de ateşe doğru uçmaktan alamıyor kendini…

“Ve bazıları, yokken bile vardır. Fazlasıyla…”

Aşk bundan daha güzel nasıl anlatılabilir bilmiyorum. Edip Cansever’e selam olsun… Ömer’in İtalya’daki günlerinde her ne olmuş olursa olsun Defne hep oradaydı aslında. Aynı şey Defne için de geçerli tabii ki. Bütün yaşanan acılara rağmen, canı ne kadar yanarsa yansın Ömer de hep Defne’yleydi. Cemal Süreya’nın dediği gibi uzaktan seviyorum seni kokunu alamadan, boynuna sarılamadan yüzüne dokunamadan sadece seviyorum”… Hepsi bu…

“Hayatının öznesini kaybedince devrik olur tüm cümlelerin.”

Sezai Karakoç’a selam çakalım bu sefer. Ömer de hayatının öznesini kaybettiği için devrik cümleler kurup Defne ile o abuk sabuk konuşmaları yapıyor sanırım. Anlamaya çalışıyorum… Belki dişli bir rakibi olduğundan, belki rakibinin neler yapabileceğini bildiğinden Defne’yi yeniden hayatına katmak için acele ediyor. Karşımızdaki sanki tanıdığımız, bildiğimiz Ömer değil… Her zaman çok güzel seven adam dediğim adam bambaşka biri olmuş. Hepimiz, o korumacı, birazcık sert hallerini seviyoruz da; bu sefer biraz çizgiyi aştı sanki. Çocuğum senin Defne’nin işiyle derdin ne allasen? Kız nerede başarılı olursa ayrıl diyorsun. Hayırdır, kızı öptün diye gökten sana böyle bir hak mı indi? O nasıl bir tavır? O ne özgüven o? İnsan karısına bile böyle davranmamalıyken sen daha ortada fol yok yumurta yok isteklerini sıralıyorsun! Ben anlık bir şeydir belki diye düşünürken yeni bölümün fragmanında  da aynı şeyleri görünce şaşırdım açıkçası. Bize anlatılan Ömer bu değil çünkü. Bütün bunları söylerken Defne’nin de her şeyi hemen kabul edeceğini düşünmüyorum onu da söyleyeyim.

Her karakterin bir hikâyesi olur ve bize o anlatılır, ama bizim karakterlerin bir değil birkaç hikâyesi var galiba. Bazen hangisine inanacağımızı şaşırıyoruz. “Ben âşık olduğumda ki öyleyim daha iyi bir insan oluyorum, dünyayı daha güzel görüyorum vs…” diyen adamla “Stil Vagonu’ndan ayrılıyorsun” diyen adam arasında bir bağ kurmaya çalışıyorum, ama başaramıyorum. Bu ne tutarsızlık? Hangisi Ömer? Evet, Ömer işinde sert, ama aynı Ömer Defne’ye karşı hep yumuşak olmuştur. Şimdi daha ilişki bile başlamamışken (ki başlasa da bu yaptığı olacak şey değil) bu tavırlar nedir böyle? Yani bu konuda kafam biraz karışık arkadaşlar.

 

 

*Neyzen Tevfik

1 2 3
Seyda Yalvaç
26/10/2016 20:22
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR