Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Hoş Geldin Joker, Aferin Bruce
Sezon: 1 Bölüm: 16

Dizinin ilk tanıtımlarının ardından beklenen ilk bölümden sonra, sanırım bütün Gotham izleyicisinin merakla beklediği diğer bölümdü The Blind Fortune Teller. Gotham’ın gelmiş geçmiç en yaratıcı ve çılgın karakteri Joker nihayet diziye dahil oldu. Siz ne hissettininiz bilmiyorum ama bende bir hayal kırıklığı yarattı Joker’ın senaryoya dahil oluşu. Biraz aceleye gelmiş gibiydi sanki. Yine de; dizinin senaryo itibariyle epey başlangıçtan yola koyulduğunu düşünerek heyecanımızı yüksek tutma taraftarıyım. Gelelim son bölümde olanlara.

Copplebot ile giriş yapmak istiyorum. Anne sevgisi, anneye dair özelliklerin, olduğundan farklı ve güzel algılanmasını sağlayabilecek kadar kuvvetli bir bağdır. Tabii bu durum sadece bizim gibi sıradan insanlar için geçerli değil. Normal hayatta pek karşılaşmadığımız Oswald Copplebot gibi kötü karakterler için de gayet olasıdır. Fish Mooney'in mekanının yeni sahibi Copplebot, annesi gibi bir kraliçe varken tabii ki de başka birinin şarkı söylemesine katlanamazdı. O cırtlak sesi konukların keyfini kaçırsa da Penguen bundan gurur duyuyordu ve herkesin kendisi gibi hissetmesi için de onlara baskı yapıyordu. Konukların memnuniyetsizliği mekanın gelirlerine yansımaya başlayınca da birinin Penguen'in kulağını çekmesi gerekti ve Falcone'un sağ kolu Victor Zsasz tüm ihtişamıyla bir anda mekanda belirdi. O da ne! Hem de Fish Mooney'in en sadık adamı Butch'ı da yanında getirmişti. Penguen'in, Butch'ı görünce korkudan tir tir titrediğini gören Zsasz'ın keyfi yerine gelince benim de keyfim yerine geldi doğrusu. Mooney'e sadakatini birçok kez kanıtlamış Butch, eminim Fish'in hayatını kurtarmak pahasına kendini Zsasz'ın kollarına bıraktığında sizden de tam puan almıştı. Bu tarz bağlılıklar beni korkutsa da bunları gördükçe dizinin içine daha da sürükleniyorum. Ne yalan söyleyeyim aynı durumda Fish Mooney olsaydı, Butch için kendini feda eder miydi emin değilim. Ama sanırım Fish'i, Fish yapan özellik bu.

Söz Fish’ten açılmışken Fish Mooney ile devam edelim. Kim tarafından neden kaçırıldığına dair bir bilgimiz olmasa da bodrum katı gibi bir yerde onlarca insanla birlikte sefil bir şekilde yaşamaya devam ettiğini biliyoruz. Bir önceki bölüm zekası ve tecrübesiyle yetkiyi (küçük bir bıçağın, yetkinin o kişide toplanmasına yeterli olması biraz saçma gelmişti gerçi) kendinde toplayınca da hemen çalışmaya koyuldu. Halk hizmet bekler tabii. Diğer tutsakları da bir aile olduklarına inandırdı ve esirlikten özgürlüğe giden yolda vereceğimiz her kaybın mücadelemiz uğrunda bir fedai olduğunu unutmayın gibi afilli sözlerle  güven de kazandı. Bunları yaparken sahicilikten hiç uzaklaşmaması da dikkatimden kaçmadı. Tutsakların hiçbirine hepsini kurtaracağına dair söz vermedi ve bazılarının öleceği gerçeği bu aileyi daha da güçlendirdi. Kendisini kurtarmak için diğer tutsakları da tehlikeye atmayacak başka bir yöntem izleyebilir miydi emin değilim ama sonuçta Fish Mooney için oradaki insanlar birer asker olmaktan başka bir anlam ifade etmiyordu ve kurtulmak için her şeyi yapardı. Tutsak57A'yı teslim almak için gelen asker, Fish Mooney'in sözlerini ciddiye almayınca, Fish ve ailesi ne kadar kararlı olduklarını gösteren ilk kutsal kayıplarını verdi. Şimdilik bu kaybın karşılığında su, battaniye, yiyecek gibi temel ihtiyaçlarını gidermelerini isteseler de hiç şüphesiz talepleri büyüyecek. Unutmadan, bu temel ihtiyaçların arasına bir de magazin dergisi eklemek de tam Fish Mooney'lik bir hareketti.

Tüm bunlar olurken Bruce Wayne'imiz de tabii ki hiç boş durmamıştı. Gece gündüz demeden ailesinin ölümüyle ilişkilendirilebilecek her şeyi okuyor, Wayne Holding'e bağlı kurumlar ve Arkham Hapishanesi projesiyle bu yaşananlar arasındaki bağlantıyı anlamak için çalışıyordu. Kendisini uzun zamandır geçiştiren Wayne Holding Yönetim Kurulu üyeleriyle nihayet bir toplantı ayarlayabildi. Birçok izleyici belki bu bölümde Joker ile tanışmak için heyecanlandı ama benim merakla beklediğim sahne genç Bruce Wayne'in o yönetim kurulu üyelerinin karşısına çıkacağı sahneydi. Açıkçası beklediğimi de buldum. Genç ve tecrübesiz haline rağmen dersine çalışmış olmanın özgüveniyle şirket çalışanlarına verdiği göz dağı gerçekten müthişti. Söz Bruce'a gelmişken Alfred'ten bahsetmemek olmaz. Toplantı konusunda Bruce'u uyarıp, vazgeçirmeye çalışmasına rağmen içten içe onun bu toplantıya katılmasını destekler nitelikte halleri de bana neden Bruce-Alfred ilişkisine hayran olduğumu bir kez daha hatırlattı. Toplantı salonunda Bruce'un yanında duruşuyla da ordaki yönetim kurulu üyelerinin gözünde en az Bruce kadar dikkatleri üzerine topladı.

Yazının başında da belirttiğim gibi bu bölümün en büyük olayı Joker'ın diziye dahil olmasıydı. Her şey Dedektif James Gordon ve Dr. Thompkins'in birlikte gittiği bir sirkte başladı. Gösteri sırasında bir kavganın ortasında kalan Gordon olaya müdahale etti ve kavganın sebebini öğrenmek için sirk çalışanlarıyla görüştü. Dedektif kimliğiyle çalışanlardan pek bir şey öğrenemeyen Gordon'ın yanı sıra Thompkins doktor kimliğiyle yaralılardan duyduklarıyla kavgaya dair önemli bilgiler edindi. Yaşananların sebebinin sirkin yılan dansçısı bir kadınla alakalı olduğu ortaya çıkınca da Thompkins ve Gordon kadını görmeye gittiler. Bahsettiğim kadın tabii ki de Jerome'un annesinden başkası olamazdı. Ne yazık ki kadın kayıptı ama Gordon'ın gözünden bir şey kaçar mı, Jerome'dan kafesteki yılanı salmasını istedi. Ben de Jerome ve Thompkins gibi Gordon'ın bu isteği karşısında biraz afalladım tabii ama karşımda James Gordon vardı ve bir bildiği vardır diyerek izlemeye devam ettim. Yılanın kokuyu takip etme yeteneğiyle yılan dansçısının cesedine ulaştılar. Bu cinayetin sır perdesinin de çözülmesi çok uzun sürmedi. Bölümün isminde de bahsi geçen medyum, metafiksel yollarla edindiğini iddaa ettiği bilgiler ışığında Gordon ve Thompkins'e bir mesaj iletti. Gordon mesajı ciddiye almasa da Thompkins'in mesaj üzerine biraz düşünmesi onları cinayete dair önemli gerçeklerin kapısına getirdi. Gordon'ın sezgisel gücünün de etkisiyle medyumun metafizik yalanı ortaya çıktı. Meğer, annesini öldüren Jerome'muş ve medyum Jerome'un babasıymış. Onca uydurma metafizik senaryo da babanın oğlunu koruma çabasından başka bir şey değilmiş. En etkileyici olan da Jerome'un, babasının ona yardım eden medyum olduğunu öğrendiği soruşturma sahnesiydi bence. O sahne Jerome'un resmi olarak Joker'a evrilişi ve diziye dahil oluşunun kanıtıydı. Hele de babasının kim olduğunu öğrenince iç çeke çeke ağlayan ifadesinin sinsi kahkahalara dönüştüğü an. İzlemeye değerdi.

Bunca şeyden bahsetmişken Gotham'ın en tatlı çiftine (Cat-Bruce çiftini saymazsak tabii) değinmemek de olmaz. Barbara ile işleri yoluna sokamayan Gordon gönlünü iyice kaptırdı Thompkins'e. Tabii ben hala birkaç bölüm önce, Barbara'nın Gordon'ı aradığında, telefonu Cat'in arkadaşı Ivy'nin açıp (evden aramıştı ve Cat ile Ivy Gordon’ın yokluğunda o evi kendi yuvaları yapmıştı), kendisini Gordon'ın sevgilisi gibi takdim ettiği telefon konuşmasında takılı kaldım. Barbara Ivy'nin bu küçük şakasına inanmasına rağmen Gordon'a tekrar kavuşma hayaliyle geri döndü. Barbara'yla uzun zamandır görüşmeyen Gordon kendisini Barbara ile tekrar bir araya gelemeyeceklerine inandırmış olmalı ki Dr. Thompkins'in ilgisine kayıtsız kalamadı. Thompkins'in varlığından habersiz olan Barbara, Gordon'ı görmeye geldiğinde de aşk üçgenimiz tamamlanmış oldu. Siz bu geometriye nasıl bakıyorsunuz bilmiyorum ama ben Barbara'nın, Gordon'ın hayat tarzını ve seçtiği yoldaki yaşadıklarını kaldıramayıp biraz uzaklaşmayı tercih ettiğinde ilişkilerinin havada kalmış durumundan çok rahatsız olmuştum. Diğer bir deyişle, Barbara çekip giderken ilişkilerinin akıbeti hakkında en ufak bir konuşma geçmemişti aralarında. İkisi de kafalarında bu ilişkiyi bitirmemesine rağmen Barbara'nın yokluğunda kafası iyice karışan Gordon'ın, ne istediğini bilen ve her daim onun yanında olmak isteyen bir kadının ilgisinden etkilenmemesi abes olurdu. Yine de ilişkinin birini bitirmeden diğerine başlaması beni biraz üzdü. Olayın sadakat boyutunu geçtim, bunun sıkıntısını duygusal olarak çekecek olan da yine Gordon'ın kendisi olacak çünkü. Şimdilik Thompkins'le öpüşürlerken yakalandığından habersiz olan Gordon duygusal açıdan kendisini çok iyi hissetse de eminim epey zora girecek ilerde. Ne diyeyim, umarım bu fırtına Gordon’ın yanlış kararlar vermesine neden olmaz. Gelecek bölümlerde görüşmek üzere.

YORUMLAR




BUNLAR DA VAR