Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
''Karagül'ün Sırrı''
Sezon: 2 Bölüm: 40

"Baba, boş mezarına diktiğimiz bu gül açarsa eğer, sen de döneceksin."

Merhabalar..

Bu hafta ilk reklama gitmeden evvel sıkıntıdan kendimizi kesmek üzereyken bölümün ikinci yarısında aldığı hızla, tabiri caizse eğer, kelimenin tam anlamıyla bizi manyak ettiler. İlk yarısının öldürecek kadar sıkıcı olmasının sebebi bana göre hikayede yamalı bir yer bırakmak istememeleri. Ne demek istediğimi karakterleri atomlarken anlatmaya çalışayım, bu yüzden girizgahı uzatmadan karakterlerimizin ağzını yüzünü dağıtmaya geçiyorum izninizle :))

Kendal: Utanmazlıkta atlayacağı level kalmadı ağamızın. Artık bölüm sonu canavarını bekliyoruz. (Bilgisayar oyunu olarak düşünüyoruz burda, ahahahah.) Adam herkesin şerbetini kıvamında veriyor ama Allah için. Oğuz'a ayrı, Ebru'ya ayrı, Kadriye'ye ayrı teraneleri sattıkça ''Galiba o öldürmedi Murat'ı lan,'' demeye ramak da bırakıyor bizi. Tabii biz gözümüzle gördüğümüz için yemiyoruz. Bir de "Geçti, bitti, bunu da yutuyorum," falan demesi yok mu, pes ki ne pes!! Kendal kırk tilkinin kuyruğunu birbirine dolamadan sıyrılıyor sıyrılmasına da, tatlı tatlı yemenin acı acı çıkarması var ağam diyerek, nihayet kendisini gösteren Murat'ın öttüreceği günleri sabırla bekliyoruz. Tüm gerçekler ortaya döküldüğünde elinde hiçbir şey kalmaması dileklerimle. Dımdızlak kalırsın iyşallaaa...


"Omzumda bir günahla geldim huzuruna."

Kadriye: Yaaa Kadriye'ciğim, sustukların, örttüklerin gün yüzüne çıkmak için yolunu kesmeye başlayınca, keser de hesap da böyle dönüyor işte.. Kadriye'nin iç hesaplaşmalarını çok beğendim bu sefer. Kendine de dokundurdu nihayet. Gerçi bu sefer de Mehdi Ağa'ya attı suçu. He Ebru'nun doğruluktan ayrılmadan verdiği savaşı gördükçe cahilliğinin farkına varmasını takdir de ettim. Ada'nın yüzüne çarptığı kendi ayıpları ile sarsılmışken, üstüne bir de oğlunun katil olduğunu anlamasıyla iyice aydı artık. Kendal'dan iyi insan çıkar mı optimistliğini de kenara bıraktı gibi geldi bana. Önceki vukuatlarını da bildiğimiz için, yaani pek de güvenemiyorum ama neyysee.. Bölüm boyu divane şekilde gezmesine üzüldüm de bir yandan. Kendal ile konuşurken aslında o kadar emindi ki yapmış olabileceğinden; yine de evladı işte.. Dediği gibi, evladının dizi kanasa önce o ahh der. Avludaki yemekte kopan fırtınada ölüm sessizliğine bürünmesine üzüldüm be.. Bir oğlu ölmüş, diğerinin boynunda katillik vebali, tüm bunları bilirken diğerlerini nasıl sakinleştirsin ki? Evlatlarına mı yansın kendi günahlarına mı yansın kadın? Gördüğün gibi piremses, sayıyorum, ediyorum ama yine de sana kıyamıyorum..

Emine: Hikayenin melâikesinin kanatlarını mı kırmaya çalışıyorsunuz? Umarım ölümcül bir hastalığa falan evrilmez bu durum. Emine'nin Kendal'ı inim inim inlettiği günleri görmek istiyorum ben. Sakın bu umudumu elimden almayın. Emine'ye bir şey olursa aşırı üzülürüm ben yaa. Zaten en ufak yürek sızısı izlesem kolayca zırıldayabiliyorum; eğer ki böyle bir şey yaparsanız, akıtacağım gözyaşları için sizi her türlü rencide ederim.. Aman Allahım, düşüncesi bile gözlerimi dolduruyor, yeminle..

Sibel: Cancağızım Kendal'ın kefareti için evladından olacak galiba. Aslında Sibel çocuğu düşürürse çok güzel bir ibret vesilesi olacak.. Murat'ın kendini gösterdiği bölüm Sibel'in taşıdığı canın düşme ihtimali yaşam ve ölüm üzerine muazzam bir ibret. Kendal'ın canını almaya çalıştığı Murat geri dönerken uğruna herkesi mağdur ettiği Özlem'in bir daha anne olamamasına sebep olacak kadar bedeller ödeten Kendal, istediği erkek evladı kaybediyor olacak.. Hep dediğim gibi senaristlerimiz çok azan karakterin ağzının köküne hiç acımadan ÇAATTT diye vuruyor. Hem karakteri hem bizi ''Akıllı ol bak, ölüm var,'' diyerek hizaya çekiyor..

Özlem: Ahh be bebeğim, azıcık beni dinlesen nasıl da yoluna girecek her şey. Demiyor muyum ben sana, bin düşün bir hareket et diye. Az daha kedi yavrusu gibi sokakta kalacaktın. Kendal korkusuyla Halfeti sokaklarında çember döndürmene de sesli güldüm valla. Her seferinde "Bu sefer akıllı davranacağım," deyip deyip bir ateşle fevri davranmalarından kendin de bıktın gördüğüm kadarıyla. Aynen beybi, azıcık akıllı ol. Koynuna yılan alıp sütü dışarda bırakmak denir yaptığına. Kasım senin sıçtığını sıvamadan toparladı ama, bak cd'ye de el koydu. Elini zayıflatma, her daim uyanık ve temkinli ol lütfen. Güzel gözlerinden öperim.


"Benim anlayamadığım, böyle bir plan yapıyorsa neden intihar etsin ki?"

Ebru: Yaptıkların teoride güzel neticeli gibi gözükse de pratikte Kendal gibi manipülasyon yapamadığın için attığın her adım bomba olup kucağına patlıyor aşkısı. Misal, savcılığa suç duyurusunda bulunman doğruyken bunu kimseye söylemeden yapman yanlış. Önce safına adam toplamalıydın. Baran ve Narin'e de olayları güzelce anlatıp haberdar edip içlerine şüphe tohumlarını ektikten sonra suç duyurusunda bulunsaydın, Kendal artiz artiz size lütfediyormuş gibi davranamayacaktı. İşte bunlar hep aşırı sevgi kelebeği olmanın zararları. Rakibini küçümsersen, doğru yapsan bile böyle elinde patlar işte. Baran'ı da kendine ve kardeşlerine tam ısıtmışken rüzgarı tam tersine çevirdin. Çok üzdün bizi tatlı kıs! :(((

Oğuz: Vayyysss yakışıklı komutanıma da paragraf açtım ya, daha ne isterim. Olayların merkezine yavaş yavaş çekildiği için kalbim kadar temiz bu paragrafı da haketti doğrusu. (Ayy, bir heyecan yaptım şimdi ayol.) Oğuz'un cd'yi bir türlü seyredememesini ekran başında seyrettikçe yüreği daralanlar parmak kaldırsın!!?? Koskoca komutanımı iş bilmez ahbap çavuşa döndürdünüz ya, alacağınız olsun. Bölüm başında hepimizi daraltan o sıkıcılık hep cd mevzusundan oldu işte. Oğuz seyretmesin diye o kadar çok fırıldak döndü, o kadar sıkıcı ve inandırıcılığı zedeler bir hal aldı ki, seyretseydi bile '''N'oldu şimdi, al bak qırdın, qırdın,'' diyecek kıvama geldik. Özlem'in cd'yi Oğuz'a göndererek hata yaptığını seyirciye iyice anlatalım derken az biraz bokunu çıkarmışlar. Bilâl'e anlatır gibi anlatma modasına uydularsa zaar.. şjljkljkhkglgl Neyse, olur öyle arada.. Allahtan bölümün ikinci yarısında vitesi beşe taktılar da geçirdiğimiz baygınlığı şıp diye unuttuk. Oğuz Narin ile beraber hikaye de güzel bir dinamo olacağı için ilk paragrafımı bitirirkene kendisine sevgilirmi yolluyorum. Nice paragraflara komutanım. >^.^<


"Murat Baran'ı benden alacak mıymış?"

Narin: Bebeğim, bak ne güzel ilişkimizde yeni bir döneme girmiştik sen tuttun yine zerre sorgulamadan Kendal'ı korudun. Ebru'ya karşı bir cephe gördün müydü hemen ''hüloğğğ'' diyerek biat ediyosun konaktaki diktatöre.. Sorgulasana, anlamaya çalışsana. Tamam diktatörün selameti senin de selametin ama hani anne vicdanı, hani kadınlık gururu? Valla üzülüyorum artık. Sinekten yağ çıkarmaya çalışır gibi senden ümitvar olmaya çalışıyorum, sen her seferinde bu çabamı alıp yere çalıyorsun. He Murat'ın Baran'ı götürmek istediğini anladıktan sonra yaşadığın hayal kırıklığına üzülmedim de değil, bu arada. Ama ne bekliyordun ki kuzum? Er geç olacaktı bu... Ayşe'den özür dilemeni, Baran ile aranı düzeltmeye çalışmanı da takdir ettim. Sevinip hemen Oğuz ile paylaşmana da bayıldım, yalan yok. İşte diğer yandan haksızlığının verdiği öfkeyle Baran ve kardeşlerinin arasının açılmasına körükle gitmeni de sevmiyorum arkadaş. Baran'ın o çocukların kardeşi olduğunu bir türlü kabullenememen de yine sana patlayacak be güzelim!! Kardeş kardeşi bıçaklar, döner kucaklar sonuçta. Sen de kötü olarak kaldığınla kalırsın. Narin'in rüyası bilinçaltının kodlarını görmemize yardım etti. Henüz dile dökmese de Oğuz'a aşık olmaya başladı adıgüzelimiz. Bilinçaltının Murat'a "Hep kardeştik," dedirtmesi ve "Hayatını yaşa, önüne bak," dedirtmesi Oğuz için kendine verdiği onaydı aslında. O yüzüğü bir daha takıp, kendine yalan söyleme artık lütfen.


"Asma oğlum suratını. Bak ilerde seni İstanbul'a götüreceğim, artık hep birlikte olacağız az kaldı sabret."

Baran: Geçen hafta ''Amca beni inandır,'' diyen Baran nerede, bu hafta tüm olaylar gözünün önünde cereyan etmesine rağmen kardeşinin üstüne yürüyen Baran nerede? Ah Baran'cığım güvendiğin dağlara lapa lapa kar yağdığında kardeşlerin karşısında yaşayacağın utanç için şimdiden üzülüyorum. Onlar Kendal'ın katil olduğu ihtimaline karşı fevri, niye yok sayıyorsun ki? Onların babası senin de baban değil mi? Hani neredeysen çık gel baba dediğin? Kızlar inançlarını kaybetmezken senin Kendal'a inanıp teslim olman ve kardeşlerine cephe alman üzüyor bizi. Ada'ya borcun olan özrü dilememek için elinden ne geliyorsa yapıyorsun ve üstüne üstlük kurulan bütün köprüleri yıkıyorsun. Kızlar haklı çıkınca ne yapacaksın? Hani sen ağabeydin? Yakışmadı be güzel yüzlü. N'abalım doğruyu görmeni sabırla bekleyeceğiz artık..


"Sizin sofranıza falan oturmayacağız biz. Ya, yeter be, sofranıza da size de!!!"

Ada - Maya: Kızlar tahammül edemez noktaya haklı şekilde geldiklerinde Ebru'nun frenlemesine artık kızmaya başlıyorum. Ada olur olmaz artizlendiğinde tabii ki haddini bildirsin de, yani babalarının öldürülmüş olma ihtimalini bilip susup oturmalarını beklemek de Ebru'nun hadsizliği. Ada'nın kopardığı kıyamet sonuna kadar haklıydı. Maya da çocuk gibi susup kabullenmeyi bırakıp, Ada'nın haklı çıkışında yanında olmalı artık. Hikayede kızların kenar süsü değil de asıl olacağı vakitler artık geldi, fevri de olsalar aşırıya da kaçsalar sonuna kadar haklılar.. Tek korkum öfkeyle Baran ile kurulan bağları koparıp atmaları olur. Bu ince çizgide kardeşlik kurumunu sıkı sıkıya tesis etsinler artık. Ayrı gayrı kardeşleri çok seyrettik yeter, hepsini kenetlenmiş halde görmek istiyorum.

Murat: Evet arkadaşlar zurnanın zırt dediği yere geldik artık. İki hafta önce tatil şirketinden Ebru'ya gelen telefon zamanlama açısından çok mantıksız bir dengede duruyorken artık anladık ki, rezervasyon mevzusu tamamen Murat'ın kurduğu bir tezgahmış. Ebru silkelenip Kendal'a karşı uyansın diye düzenlenmiş meğerse. ''Ulan niye şimdi geldi ki bu telefon? Çok saçma!'' diye düşünüyordum. Çünkü Murat öldükten hemen sonra gelseydi o telefon mantıklı olacak, ''Baran'ı da alıp tatile gitmek istemiş, yazık doğruları söyleyemeden öldü adam,'' diyecek üzülecektik. Murat rezervasyon dümeniyle aslında "Ben varım," dercesine fikren görünmüş ama biz olayın sıcağıyla ambale olmuşuz resmen. Valla helal olsun, ne diyeyim. Senaristlerin attığı bu gol için önlerinde saygıyla eğiliyorum. Narin'in rüyasıyla başlayan Murat'ın görünme sürecinde ''N'oluyo abi, rüya mı gerçek mi şimdi bu?'' dedirterek ekran karşısında bizi manyak ettiler. Bunun için, yani bu algıyı harika bir şekilde bize yansıttıkları için Murat Saraçoğlu ve ekibine kocaman yürek dolusu alkışlarımı yolluyorum. Şimdi burdan sonrası tamamen benim teorilerim arkadaşlar ona göre okuyun. Murat'ın sezon sonunda öleceğini düşünüyorum evvela bunu söyleyerek tahminlerime başlayayım. Arabadan inen gizemli Abi'ye kapıyı kaçan kişinin giydiği elbiseyi dikkate alarak, en yakın sınır ülkelerini de hesaba katarak Murat'ın Suriye'de veya Irak'da olduğunu düşünüyorum. Buradan sonra iyice uçup Murat'ı Fırat kenarında bulanın da Serdar olduğunu düşünüyorum. Ada'yı sürekli götürdüğü gizli köşesine de Murat'ı bulduğu yer diyorum. Gizemli Abi'nin ''Her şey istediğimiz gibi gidiyor, sabırlı ol!'' demesinden ve duvardaki fotoğraflardan Murat'ın her şeyi uzaktan izlediğini de anladığımıza göre heyecanlı günler bizi bekliyor. Ben Murat'ın Ebru'nun ve çocukların karşısına çıkmasının bir kaç bölüm alacağını düşünüyorum. Bu kadar bekledik, n'abalım sabrederiz. Sonuçta Kendal'ın götünde ayı bağıracak olmasının vereceği hazzı düşünerek sabredeceğiz. Ahahahaha, lütfen hayalet gibi bir görünüp bir kaybolup, Kendal'ı manyak etsin, lütfeeennn. Murat'ı bin yıllık klişe olan meğersem hafızasını kaybetmiş de ondan gelememiş tribiyle saklamadıkları için senaristlerimize burdan teşekkürlerimi yolluyorum. Makus Türk dizisi izleyicisi talihimiz, hep zekamızı aşağılayan senaristlerle dolu zira. Seyrederken çocuk gibi sevindim valla. Merakla ve heyecanla Murat'ın planını bekliyor olacağım. Sözlerime son vermeden önce bölümün son an'ına dair bir şey söylemek istiyorum. Murat'ın Baran'ın fotoğrafına yüzünü yaslamasıyla farkettim ki, Özcan Deniz'in kendi oğluymuşcasına onu andırıyormuş meğersem Mert Yazıcıoğlu. Valla son karede yanyana düşen fotoğrafları ile ağzım açık kaldı. Yapımcıya bu başarılı eşleştirme için tekrar tekrar tebriklerimi yolluyorum. Bir deee; naçizane, gedikli bir TV izleyicisi olarak söylemeden geçmeyeyim, Özcan Deniz'in yerinde olsam bu kaliteli işin içinde sonuna kadar kalırdım. Kesinlikle yeni projeydi falan, macera aramazdım. Bu kadar heyecanla geri dönüşünü bekleyen kitle Karagül'ün senaryo başarısıyla oluşmuş bir kitle bana göre. Bu kadar harika bir kısmet tepilmemeli..


Sonuna kadar sabırla okuyan herkesin gözlerine sağlık...
 
 
 
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR