Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
'Korkma, Titre!!!''
Sezon: 2 Bölüm: 47

 

 
Merhabalar.

Temposu ve dram çıtası yüksek bir bölümdü. Kendal sinirden ve çaresizlikten kudurdukça etrafına saldırdıkça, saldırdığı muhatapları adına kahrolduk. Karagül bana göre kadın hikayesi. Barındırdığı kadın popülasyonuna rağmen hep mağdur olan kadınların hikayesi.. İki adamın birbirleriyle bitmeyen çatışmalarının tarafı olmak zorunda kalmış bu kadınların hep emeklemeye çalışmalarını seyrettik, ayağa kalkışlarını da görürüz iyşalla.



Kendal: Adam adeta kokuşmuş düzen turnusolu. Kadının ezildiği, sömürüldüğü, isteklerinin ve hayallerinin görmezden gelindiği, şiddet uygularken erkeklik kanıtlandığı bu coğrafyada Kendal; onun gibilerin sayılarının ne kadar çok olduğunu izleyiciye hatırlatan bir karakter. Kendal üzerinden hikayede öne çıkan kadınların acılarını seyrederken pare pare olan ciğerimiz için kimden el aman dileyeceğiz? Yine erkeklerden mi? Ne çok soru sordurttu Kendal yine. Hikayedeki gerçekçiliğin tezahürleri acıtsa da seyrettiğim kurguya ve dramaya binâen diyebilirim ki; Kendal'ın bu zamana kadar yediği hurmaların totosunu tırmaladığı şu kutlu bölümlerde ne kadar kızsam da yine de zekasına hayranım doğrusu. Elinin yettiği her şeye ve herkese galebe çalan çözümler üretebiliyor adam. Tam da bu sebeple bunların hepsinin mahsuscuktan olduğunu bilerek Kendal'ı yekten silemiyoruz ya. "Kime göre, neye göre doğru?" ekseninde sorduğumuz her soru Kendal dahil bütün karakterleri aklattırabilir en nihayetinde. Korkmasını, korkudan kudurarak etrafını yakıp yıkmasını seyrederken ''Duuur bunlar iyi günlerin,'' desem de Kendal'ın olası çıkış yolu ihtimallerini de hesaplıyorum. Ne biçim adamsın be Kendal? Ekrandan şakülünün kaymasını izlerken bir gönül rahatlığı ile ''Ooohhh canıma değsin,'' dedirtmiyorsun insana. Bu dizide en sevdiğim detaylar rüyalar. Kendal'ın gördükleri adeta olabilecek değişimlerin habercisi gibi sanki. Gerilim dozu yüksek bu rüyalar şu an yaşadıklarının da bilinçaltı tezahürü gibi. Kendisi gibi rüyaları da yüksek irtifada adamın.

Kadriye: Piremsesim ne çok üzüldü bu bölüm. Cahilliğiyle, günahlarıyla yüzleştikçe ve nadim oldukça daha da arıtıyor kendini. O karanlık taraftan nedamet ile bu yeni tarafa geçerken de güçsüzleşiyor. İradesini yitiriyor. Alıştığı, bildiği düzeni artık kendisi de red etmeye başladıgı için nasıl davranacağını da şaşırmış durumda. Hiçbir düzen bir parmak hareketiyle şık diye düzelmiyor çünkü. Bir ömürün öğrettiklerini bir anda unutamaz ki Kadriye. Ama ben eminim, hayatın ona döve döve bahşettiği bilgeliğiyle kontrol altına alabilecek bu yeni öğrendiklerini. Hükmedemese de yaşamayı ve öğütlemeyi becerebilecek. Yeni gelişmeler en çok onu yoracak bence. Konağın çınarı o çünkü. Yaslanmak isteyeni çok olacak haliyle. Özlem'den özür dilemesi, yok saydığı Melek'i yüreklendirmesi, hayatını eline almaya çalışan Narin'i anlamaya çalışması yeni Kadriye'ye çok yakıştı.

"Biliyorum daha çok erken ama, işte içimdeki korkuyu atamıyorum. Yapanlar bulunmadan da rahatlayamayacağım."

Ebru: Ne kadar değişti değil mi? Yani ilk bölümlerde oradan kaçmak için elinde bavullarla gezen kadın nerede, "Hiçbir yere gitmiyorum," diyen kadın nerede? Çok merhametli bir kadın Ebru. Kimseden tam anlamıyla nefret edemeyecek kadar hem de. Bir de çok sabırlı. Narin'e sabrediyor, Baran'a sabrediyor, Kendal'a sabrediyor, yokluğa sabrediyor ve sabrederken kırıp dökmemeye çalışıyor. Murat'ın gelişi onda nasıl tezahür edecek, merakla bekliyorum. Kendal'ın yersiz saldırılarının dozu arttıkça farketmeden daha güçlü oluyor. Konaktaki diğer kadınların Kendal'ın elinden çektiklerini gördükçe sağlam durmak için daha çok çaba sarfetmesi gerektiğinin de farkına varıyor. Kendi adıma diyebilirim ki, yaşadıklarının alt metnini deşmekten en zevk aldığım karakterlerden biri.

Narin: Ah Narin ah! Seninle ben böyle mi olacaktık? Nerede seni sevmiyorum diyen Papatya, nerede yaşayamadıkların için ağladığında seninle beraber üzülen Papatya. Kendal kolundan çekeleyip götürmeye çalışırken Oğuz'a ''Özür dilerim, özür dilerim,'' diye ağlayışlarına çok üzüldüm be adıgüzel. Kabuğunun sertliği sevilmemekten ötürüymüş meğerse. Sevildiğini hissedince senelerce nefretini bilediğin Ebru'yu bile anlamaya başladın. Nefret ederek yaşamanın insanın boyunu uzatmadığını anlayıp, kendi bildiğince buzlarını eritmeye başladın. Murat gelince ne yapacağını en çok merak ettiğim sensin. Eski, hayata öfkeli, hırçın hallerine geri mi döneceksin yoksa Oğuz için çabalamaya devam mı edeceksin görmek için sabırsızlanıyorum. Kendince son kez görüp vedalaşayım istedin ama ben Oğuz'dan kolay vazgeçeceğini düşünmüyorum.. Umarım beni yanıltmazsın.


- Bir daha Narin'in etrafında görürsem seni, tepene binerim!
- Yaniii, çok korktum.

Oğuz: Bu bölüm Oğuz gibi kalbinin ekmeğini yiyen adamların gücünü bileğinden almaması üzerine yazılmış çok güzel bir sahne izledik. Seyrederken, Kendal ''Vuracan mı ha?'' dedikçe yalan yok ''Patlat bi ağzının üstüne de feleğini şaşırsın puşt,'' diye söylenmedim değil hani. İşte şiddet her şeyin de çözümü değil neticede. Kendal gibilere dayak cenneten çıkmadır mottosuyla muamele edeceksin de, çizilen Oğuz portresine ayıp. Benim Narin'i affedebilme eşiğine gelmem Oğuz ile oldu. Hep dediğim gibi o kadar güzel ve had bilir şekilde sevdi ki, Narin'in sert kabuğunu kırmasına sebep oldu. Oğuz'un kızının ayak seslerini de duymaya başladık bu arada. Yavaştan seyirciyi hazırlama turları başladı. Oğuz'un arabasının plakasındaki sessiz harflerin kızının ismine gönderme olması da gözümden kaçmadı. Ahahhaha belki de denk gelmiştir ama güzel bir tesadüf olmuş. Babasına ve amcasına benzeyecekse hanım kızımız bayağı güzel olacak galiba. Gerçi gariban Narin, oğlunun ergenliklerinin yanına Oğuz'un kızının kaprislerini de çekecek ama olsun güzel bir çatışma olacak bence. Bir de söylemeden geçmeyeyim Ogün Kaptanoğlu ve Özlem Conker, Oğuz ve Narin'i o kadar güzel canlandırıyorlar ki; dizi seyreden herkesin bir favori çifti olur ya hani, benimki de Oğuz & Narin çifti.

"Artık korkmana gerek yok Melek…"

Melek - Özlem - Kasım: Murat'ın intikam tugayının neferleri olan bu arkadaşlar, şu an Kendal'ın taktiği ile sahadalar. Bekle ve vur taktiği yani. Önünü arkasını hesap edip hamlelerini yapacaklar. Ne kadar başarılı olacaklar, göreceğiz bakalım. Melek'e kendine güvenmek de pek bir yakıştı. Umarım toparladığı bu özgüveni bir daha elinden bırakmaz. Özlem'e gelince Kendal mahzene kapatınca, yine fevri davranır diye düşündüm, yalan yok. Ama gördük ki artık yoğurdunu üfleyerek yiyecek. E hadi, iyşalla. Kasım'ın Murat ile olan kontağının anlatılması çok iyi oldu.Böylece Murat onları uzaktan gözler ve korurken Ebru'nun hapse girişinin mantık olarak sallanmasının da açıklaması yapılmış oldu. İntikam tugayı, saflarına başka neferler ekler mi bilinmez ama bence bu mevcuduyla bile gayet etkili.


"Eğer yoksul doğmuşsan gerçekten hayal ettiklerini yapmak için kazanmak yetmez. Ben de yoksul doğdum, yetim kaldım; o yüzden haddimi de, yeri mi de biliyorum."

Baran - Ayşe: Baran Narin'e yaptığı duygusal baskıyı azaltır diye düşünmüştüm ama elim böğrümde kaldı açıkçası. Baran gibi merhametli bir çocuğun bu konuda inat etmesini de anlayabiliyorum aslında. Sonuçta genlerinde Ebru'nun kalıtsal tabiatını barındırsa da ne olursa olsun Kendal tarafından büyütülmüş bir çocuk Baran. Rol model aldığı adamın çevresel etkisiyle yetişip büyümüş. Akıl noktasına geçişi doğal olarak vakit alacak. Çocuklardan dayak yediğinde haklı haksız noktasını bilmesi de güzel. Çokca sinir etse de Baran'ı sonuç olarak sevememek mümkün değil. Seyredenin ne olursa olsun nefret edemeyeceği karakterlerden Baran. Ben onu Hz. Yusuf'a benzetiyordum ama anlatılan Hz. İbrahim kıssasının fonunda Baran'ı görmek kaçınılmaz. Nemrut da, elinde büyüdüğü Kendal tabii. Etrafında yanan ateşi söndürecek bir Halil'ür-Rahman'ı olacak mı bilinmez ama felsefi bir hikaye gölgesinde çevrelenen hikayesiyle dizinin gözbebeği Baran'dır. Ayşe ve Baran benzeyen sır dolu hikayeleri ile tam birbirlerini tamamlıyorlar. Ayşe'nin üniversiteye gidebilme isteği, hayali nasıl da güzel anlatıldı. Ayşe'nin "Yerimi ve haddimi biliyorum," demesi ne kadar acıtsa da, önünde sonunda karşısına çıkacak olanın yoksulluk olduğunu iyice bir belletti seyredenlere. Ayşe hep çapının farkındaydı ama daha önce bu kadar güçlü görünmüyordu gözümüze. Ölümün kıyısından geldikten sonra üzerindeki ölü toprağını attı. İyi de yaptı.


Bu fotoğrafı istekler üzerine koyuyorum arkadaşlar. tü tü tü maşallah dipnotu ile beraber :))

Ada - Maya - Serdar: Maya ''Neden ya, neden?'' diye ağlarken çok acıdım yavruya. Daha önce de yazmıştım; bence yapı olarak biribirine daha çok benzeyen Serdar ve Maya. Ama işte hesap edemiyor insan bazı şeyleri. Öyle olmasaydı da böyle olsaydı, halamın sakalları olsa amcam olurdu diyerek geçmez hayat. Karakterinin kabuğunu kırmak için böyle bir aşk acısı lazımdı belki de. Hep susan, peki diyen Maya'nın birey olup kendini göstermesi için güzel bir imtihan oldu ona. Ada'ya gelince, ikizinin ve Serdar'ın bu susan tavırlarını haklı olarak anlayamıyor ve hak etmiyor da. İşte o da insanlarla iletişiminde nobran olma huyunu törpülediğinde açıklamayı hak edecek hale gelecek bana göre. Saygı istiyorsa, göstermesini öğrenmek zorunda. Herkesin bir imtihanı varsa Ada'nınki de olgunlaşmak sanırım. Ama işte insan kendini onların yerine koyunca söylenecek, açıklanacak bir şey değil ki bu anacığım. Valla bu üçgen ne tarafa gider bilmiyorum ama seyretmekten memnunum. Akşamdan sabaha çözülecek bir mevzu değil çünkü bu. Üç gencin karakterlerinde kırılmalar yaşatacak bu badirenin etkilerini iyice bir görmek istiyorum ben. Yaşasın drama Queen'lik :)


"Zulm ile abad olanın sonu berbat olur ."

Murat: Kendal'ın yaptıklarını gördükçe "intikaaam, intikaaam" diye savaş baltalarını bileyliyorsun tamam da hayatlarını mahfettiğin insanların acısını görürken pişman da oluyor musun acaba? Bunu görmek istiyorum ben ağalar. Murat gelecek Kendal'a haddini bildirecek havası içinde değilim çünkü. Kendal'ı bir şekilde bütün karakterler yeri gelince kıçından solutturabiliyor. Derdim o değil benim. Mesela çocuklar Baran'ı döverken havaya ateş edip onları dağıtman zerre etki etmedi bana. Baran ''Kardeşlerime laf attılar, ben de onları dövmüştüm, şimdi de rövanşını aldılar,'' dediğinde oğlum kardeşlerini nasıl da korumuş diye mi ağladın, oğlumu Kendal'ın elinde ne hale koymuşum diye mi ağladın bunları bilmek istiyorum ben. Kısacası Murat'cığım hayatlarını kararttığın ailenin her bireyinden sürünerek aman dilemeni istiyorum. Cinayete kurban gitmene ramak falan kalması zerre sempati uyandırmıyor bende. Kendal öldürmeseydi Baran'ı alıp götürecektin de kanka, ya diğerleri n'olacaktı. Kendal cahil bir şekilde de olsa ailesini bir arada tutmaya çalıştı sonuçta. Bir tarafı bir araya getirirken diğerlerini sürükleyeceğin felaketi bilirken, seni nasıl savunabilirim ki? Umarım bir hesaplaşma yaşanacak diye beklerken sadece Kendal'ın kafasına patlayan kabaklar görmeyiz. Yazıma attığım başlığı sadece Kendal'a değil sana da yolladım.

Sonuna kadar sabırla okuyan herkesin gözlerine sağlık.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR