Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
‘AHS: Hotel’i beklerken ‘Freak Show’u uğurlamadan olmaz!

Murder House, Asylum ve Coven derken, Freak Show temalı bir sezonu daha bitirdik (gerçi ben yeni bitirdim!) ve  beşinci sezon Hotel’in 7 Ekim’de kapılarını açmasını şimdiden beklemeye başladık. Bittabii  Freak Show’a bir sezon değerlendirmesi yazmamak olmazdı; bu yüzden perdeleri, sezona genel bir bakış atarak kapatmak istedim. Şöyle artıları, eksileri bir masaya yatıralım en iyisi.

Öncelikle bu sezonu genel anlamda beğendiğimi belirtmekle başlayayım.. Sosyal medyada gördüğüm kadarıyla, çoğunluk tarafından pek iyi bulunmamış Freak Show. Açıkçası sezonun ilk yarısında beklentimin altında bir sezon bulmuştum karşımda ama ikinci yarısında  iyi toparlayıp finalde de olayların güzel bağlandığını düşünüyorum. Bu sezonki hikaye, bir dönem hikayesiydi bildiğimiz üzere ve dizinin babası Ryan Murphy bir röportajında “İlk sezon korku severlere, ikinci sezon drama severlere, üçüncü sezon nispeten genç kuşağa ve Freak Show da sanatsal bir anlatım benimseyenlere hitap ediyor,” demişti. Aslında bir nevi haklı da.  Bu seferki hikayeye sinmiş olan sanatsal, lirik atmosfer diğer sezonlara göre daha ağır basıyordu. İronik bir şekilde kesip biçmeler, “gore” öğeleri de aynı ölçüde yaygındı. Eleştirilerin en önemlilerinden biri, sezonun korkutmaması ve hikayedeki dram yoğunluğuydu. Seyircinin, dizinin adına müteakip “korku” beklemesi aslında doğal bir durum ama hikayede somut anlamdaki tek korku öğesi Palyaço Twisty idi. Zaten onu da ilk birkaç bölümün sonunda harcayınca sahnede bir tek Dandy kaldı. Ha bir de yer yer arkada Dandy’e vokal yapan Stanley ve Dell Toledo’yu sayabiliriz.

“Dram” öğesinin çok daha ön planda olduğuna katılıyorum. Dram sevenlerin bu nedenle Freak Show’dan daha çok keyif aldıkları kanaatindeyim. Zaten sezon öncesi tanıtım yazımda da belirttiğim gibi, ucubelerin (ya da diğer bir deyişle hilkat garibelerinin) mevcudiyeti, sezon daha başlamadan dramın habercisiydi. Ucubelerin geçmişleri ve dayanışması, Elsa’nın şovu ayakta tutma çabaları, bizim farkında olduğumuz ama kendilerinin çok sonradan fark ettiği Stanley mikrobunun icraatleri, o sirkin aynı “modern şehir insanının kalabalıktaki yalnızlığı” misali sıkışmışlık durumu sezonu ilgiye değer kılan başlıca unsurlardı. Karakter bazında, Elsa dahil ucubelerin geçmişleri, kaliteli flashbackler aracılığıyla oldukça iyi işlenmiş. Benim favorilerimse elbette Palyaço Twisty ve Pepper’ınkilerdi. Bilhassa Pepper üstüne olan onuncu bölüm, sezonun da en iyi bölümlerinden biriydi. (Hatta daha da ileri gidersek tüm sezonlar içerisinde diyorum). Burada karakteri enfes bir şekilde canlandıran Naomi Grossman’a da bir şapka çıkaralım.

Palyaço Twisty’nin erken gitmesi; sezonda da biraz sendelemeye sebep oldu aslında. Geçen sezon Coven’daki (izlemeyenler bu cümlenin devamını okumasın!)  “Şirket”in sezon bitmeden gitmesinin meydana getirdiği boşluğa benzettim ben bu durumu. Neyse ki sonradan Dandy’nin sazı eline alması ve iyice kafayı kırması, işleri hem biraz daha toparladı hem de öyküye dinamizm kattı. Hazır sözü geçmişken, bu sezonun asıl yıldızı kesinlikle Dandy’yi canlandıran (hatta bizzat karakteri yaşadı da diyebiliriz) Finn Wittrock oldu. Sezonu ayakta tutan, hatta çoğu zaman sırtlayanın Finn Wittrock olduğunu söylesek pek de yanlış olmaz herhalde. Karakteri gerek beden dili, gerekse tuhaflığı ve psikopatlığıyla muhteşem bir biçimde yorumladı. Özellikle annesinin bedenine, evlerine gelen Avon satıcısının kafasını dikmesi neticesinde kendisine Bette & Dot’un bir kuklasını yapma fikri zirveydi (Puppet Mother!).  Öyle ki, karakterin ölümüne bile üzülenler olmuştur belki. AHS evreninin bu sezonki en büyük kazancı olarak kendisini ilan edebiliriz. Zaten Ryan Murphy de onu bırakmayarak beşinci sezon Hotel’in  kadrosuna dahil etti.

Dandy, kan banyosuyla güçleniyor(muş)!

Senaryo köşesinden baktığımızda, yazının başında da belirttiğim gibi ilk başlarda biraz kopuk ve kafası karışık giden hikaye sonlara doğru toparladı diye düşünüyorum. Hikayenin ikinci kısmında, karakterlerin ana hikayeye biraz daha dahil olmaları; gereksiz karakterlerin ölmesi (Dandy’nin annesi ve Regina gibi) hikayenin biraz daha yere sağlam basmasında etkili oldu. Bazı ucubelerin süs olarak arka planda olması ise  hikayenin zaaflarındandı. Her bir ucube, olaylara daha fazla etki edebilir ve gelişmelerde etkin rol oynayabilirdi. Örneğin, dizinin son bölümlerinde Elsa’nın şova dahil ettiği aşırı obez Barbara karakterinin neredeyse hiçbir işlevi yoktu. Konuk oyuncu olarak hikayeye dahil olan Neil Patrick Harris’in Chester karakteri ise neyse ki gayet iyiydi; savaş sonrası sendromuna dikkat çekmek anlamında gayet etkiliydi (Her ne kadar  kuklasının adını dakika başı “Marjorie, Marjorie!” diye dile getirip bana “Hay senin Marjorie’ne!” dedirtse de). Bette & Dot’un ise oradan oraya savrulmasını hiç olumlu bulmadım. Sarah Paulson, ikizlerin karakter farkını iyi yansıttı ama kendilerine niyeyse pek ısınamadım. Sanırım biraz mıy mıy geldiler bana. Yine de mutlu olmalarını istiyordum ve Jimmy ile olan birlikteliklerinden ötürü kerevetlerine çıkma imkanı bulduk finalde. Dandy’nin son katliamı ve neticesinde sahnenin asıl yıldızı olarak kaçış tankından kaçamayıp ebediyete intikal etmesi, finalin de en ilgiye değer sahnelerindendi.

 

Freak Show’un hikayesinin AHS evrenindeki en önemli özelliklerinden biri de, önceki sezonlarla olan bağıydı. Bu sezon, Asylum’la iki açıdan ilişkilendirildi. Hakkını vermek gerek; hem Pepper’ın öyküsünün akıl hastanesine bağlanması, hem de Elsa’yı kurtaran ve sezonun konuk oyuncularından Danny Huston’ın canlandırdığı Marangoz Massimo karakterinin, psikopat Nazi doktoru Dr. Arthur Arden’a (nam-ı diğer Hans Gruper) bağlanması çok zekice ve şıktı. Gelecek sezonlarda bu durumun devam edeceğini de vurgulayayım.

Sezonun sonuna geldiğimizde, perdeler korkuyla değil yine dramla kapandı diyebiliriz. Acı-tatlı, melankolik, en önemlisi de şiirsel bir final buldum ben karşımda. Elsa ve diğer ucubelerin “öbür tarafta” her şeye yeniden başlayarak gösteriye devam etmeleri, hem ironik hem de etkileyici bir kapanıştı. Bu sezonun satır arası mesajlarına gelirsek, Asylum’daki kadar kuvvetli bir alt metin eşliğinde verildiklerini söyleyebiliriz. Altını kesinlikle çizmem gereken noktalardan birisi, Freak Show’un “korku” temasının, aslında dramından ileri gelmesiydi. Asıl korkunçluk; “insanlığın” ve insanların resmen sürünmesi, dışlanmışlık, yabancılaşma hissi, topluma dahil olamama, savaşın insanlardan götürdükleri vs. idi. “Gerçek” ucubelerin kimler olduğunu sorgulatması ile kayda değer bir hikaye vardı karşımızda. Elsa’nın düşlerine ulaştığında yaşadığı düş kırıklığı ise ayrıca vurucu bir hadiseydi.

Teknik açıdan baktığımızda, Freak Show’un beklentilerimi gayet karşıladığını söyleyebilirim. Dekor, makyaj, efekt, müzik ve kostümler anlamında her zamanki gibi kalite çıtası üst düzeydi. Jessica Lange’in sahne performansları da ayrıca sezona renk kattı. Yalnız bir olumsuz eleştiri de, bu bağlamda sahne gösterilerinin çok az olmasına gelsin. Şöyle heyecanla kendini izletecek, güzel sahne gösterileri hazırlanabilirdi bu sezon için; o açıdan sınıfta kalındı bence.

Ufak bir parantez de dizinin bu sezonki hikayesinin ve karakterlerinin, 1932 yapımı Freaks filminden esinlendiğine dikkat çekmek, hatta ona biçim ve içerik olarak selam çaktığını hatırlatmak için açalım. Zaten Elsa da son bölümde bu filmden bahsetti. Bunun haricinde kolanın öncüsü Dr.Pepper adlı içecek, Edward Mordrake hikayesi, Marlene Dietrich, ucubelerin hastalıklarına çekilen ilgi bakımından verilen kültürel referanslar da güzel ve ilginç detaylardı. Hatta Pepper karakterinin esin kaynağı olan ve gerçek hayatta yaşayıp Freaks filminde de yer alan Schlitzie adlı bir adam da var. Zaten AHS’de geçen bazı karakter ve olayların gerçek olması, insanı merak ettirip araştırmaya da itiyor.

1932 yapımı “Freaks” ekibi.

Sonuç olarak Freak Show sirkinden, artısıyla eksisiyle  memnun ayrıldım diyebilirim. Öyle muhteşem bir sezon olmasa da ortalamanın gayet üstündeydi. Alt metninin kuvveti ile dram/ nostalji seven biri olarak başarılı buldum. Beğeni sıralamam Freak Show ile beraber şu şekilde oluştu: Asylum, Murder House, Freak Show ve Coven. Bakalım Hotel sezonu, 7 Ekim’den itibaren bizleri nasıl ağırlayacak?...

1 2 3 4 5 6 7
Mert Eşiyok
18/09/2015 22:25
YORUMLAR




DİĞER HABERLER