Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
“Bir renk değildir mavi, huydur bende”*

90’larda Türkiye Batılı bir ülkeydi. İstiklal Caddesi böyle nükleer bomba atılmış gibi görünen bir yer değildi. Genç insanlara şans verilen, rock’n roll bayrağını 68 kuşağından devraldığımız, özgürce kendimizi ifade edebildiğimiz, istediğimizi yiyip içebildiğimiz, giydiğimiz, söyleyebildiğimiz zamanlardı.

Blue Blues Band’i ilk kez Hayal Kahvesi’nde dinlediğim zaman 17 yaşındaydım. Hayranlıktan ağzım açık kalmıştı. Batu Mutlugil, Kerim Çaplı, Sunay Özgür ve Yavuz Çetin sahnede Hey Joe çalmaya başladığında, kendimi ilk kez evimde gibi hissettim. Ve tabii tüm hayranları gibi grubu nerede çalarlarsa neredeyse her hafta dinlemeye geldim. Bir kere bile onlara ihanet etmedim.

 

Eğer 25 yıl sonra aynı heyecanla sizi izlemek için kuyruğa girebiliyorsam, atmaca gibi ilk bileti almak için gişeyi kesiyorsam, bunu bana yaptıran sizin müziğiniz.

Yıllar geçti, bizler iş güç sahibi kocaman kadınlar adamlar olduk, grup üyeleri de kendi dünyalarına yöneldiler. Bu arada Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı’yı kaybettik. Ama aklımdan bir kere bile Kerim Çaplı’nın bir yandan davul çalarken bir yandan Mistreated ‘deki Glenn Hughes gibi back vokal yapması, Yavuz Çetin’in talkbox’ı nasıl kullandığı çıkmadı. Sahnede izlediğim her müzisyende Yavuz’un duygusunu ve meleksi duruşunu, Kerim Çaplı’nın kabına sığmayan hallerini, deli bakışlarını aradım.

11 Nisan Salı akşamı, 36. İstanbul Film Festivali’nde Ulusal Belgesel Yarışması kapsamında ülkemizin efsanevi müzisyenleri Kerim Çaplı ve Yavuz Çetin’in hikâyesini anlatan belgesel film Blue ilk kez gösterildi. Yönetmenliğini Sertan Ünver’in üstlendiği film, sinemalarda 21 Nisan’da gösterime girecek. Filmin danışman kadrosunda ise Yekta Kopan var.

Hayal Kahvesi’nin, Kemancı’nın, Mojo’nun dili olsa da konuşsa. Bir dönemin değil tüm zamanların en iyi müzisyenlerini bol bol çalarken dinleyebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum.

Bugüne kadar hiç görülmeyen görüntülerin, kayıtların da yayınlandığı belgeselde öncelikle Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı’nın aile üyeleri, eski ve yakın arkadaşlarıyla yapılan söyleşiler var. Ardından Kerim Çaplı’nın Amerika’da bulunduğu yıllarda birlikte müzik yaptığı arkadaşlarıyla röportajlar, grubu the Sundowners ile birlikte ürettikleri, The Monkees ile birlikte turne macerası ve Jimi Hendrix bağlantısına yer veriliyor. Blue Blues Band üyeleri Batu Mutlugil ve Sunay Özgür’ün yanı sıra o dönemde İstanbul’un müzik sahnesinin parçası ve mimarı olan tüm müzisyenler, sanatçılar, yazarlar ve ses mühendisleri; Gür Akad, Batur Yurtsever, Teoman, Erkan Uğur, Nejat İşler, Taner Öngür, Göksel, Aylin Aslım, Melis Danişmend, Batuhan Mutlugil, Tanju Eksek, Güven Erkin Erkal, Özlem Kumrular bize Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı’yı anlatıyorlar.

Yavuz Çetin, Tanju Eksek ile birlikte. Kimse, Beyaz Ev’in  (Bodrum) önünden geçip de onların müziğine kayıtsız kalamazdı. Müzikleri sizi oraya mıknatıs gibi çekerdi.

Müzisyenler öldüğü zaman hayranları üzüntü ve kıskançlık arasında gidip gelir. Üzüntünün sebebi malum, kıskançlık ise onların gittiği yere basit bir ölümlü olarak bizim gidemeyeceğimizi bilmekten gelir. O yer, organize dinlerin insanı olmayan benim gibiler için cennet değil. Zira müzisyenler bana göre tüm dinlerden daha çok dünyaya barış ve mutluluk getiren insanlar.

Müzisyenler, bu dünyanın seçilmiş ve özel insanlarıdır;  bizim gibi hemen pes etmezler. Fazlasıyla bedel öder, acımasız eleştirileri göğüsler, istedikleri performans seviyesine erişmek için yıllarını verirler. Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı gibi insanların hareketlerinde, tarzlarında ve davranışlarında ise kendilerine has bir zarafet vardır. İncinebilir, yaralanabilirler belki ama bunu duygu, güç ve yaratıcılıkla yönetirler. Zarafetleri, kim olduklarını bilmelerinden ve bu enerjiyle nezaketle hareket etmelerinden gelir. Yetenekli insanlar yeni şeyler öğrenmekten çekinmezler. Bu yüzden her ikisi de farklı enstrümanlar çalan, bu fırsatları kullanarak kendilerini en iyi şekilde ifade eden insanlardı.

Yavuz Çetin,  bir sürü fikri olan, kendini müziğine adamış, hayal gücü yüksek, gerçek ve rüya arasında ustaca geçiş yapabilen olağanüstü yetenekli ve duygulu bir gitaristti. Kerim Çaplı ise hiçbir kuralı, düzeni tanımayan, kimsenin yapamadığı şeyleri yapabilecek yetenekte ve tavırda dünya çapında bir müzisyendi. Her ikisi de müzik yapmadan yaşayamazdı. Birçok kişi bugün, onlardan aldıkları ilham sayesinde müzik yapıyor.

Kerim Çaplı, birden fazla enstrümanı taş gibi çalan, en zor vokalleri yapabilen bir müzisyendi. Genelde davul çaldığı için sahnede grubun arkasında yer alsa da gözünüzü ondan alamazdınız.

Gelelim trajedi severlere, evet filmin sizi de ilgilendiren bölümleri var. Filmde Yavuz Çetin’in de, Kerim Çaplı’nın da kendi şeytanlarıyla nasıl boğuştuğunu, zorlandığını, acı çektiğini anlatan yerler de var. Yenilgi, yalnızlık, pürüzler, hastalık biz fanilerin de yabancısı olmadığı insan olmakla ilgili konular. O yüzden buraların bana kalırsa o kadar uzun anlatılacak bir yanı yok. Beni bir müziksever olarak ilgilendiren dünya çapında değerli olan bu müzisyenlerin müziklerini bir kez daha duyabilmek, arkadaşlarının ağzından hikâyelerini dinlemek, o sihirli havayı yeniden solumak.

Bugün birbirinin aynısı kişiliksiz müzikler bize dayatılıyor, kendimizi nefes alamayacak kadar sıkılmış, darlanmış hissediyor, hayatımızı eskiye oranla çok daha sıkıcı buluyor olabiliriz. Ama umudunuzu kaybetmeyin derim. Rock’n roll, arada sessiz kalsa da, durulsa da, ruhumuz ölmediği sürece hep var olacak çünkü. Tüm yakışıklılıkları ve azametleriyle bir köşede Yavuz ve Kerim’in bizi beklediğini biliyorum. Teşekkür ederim, müzik için, rock’n roll için, hayatıma anlam kattığınız için.

* Film, Edip Cansever’in Günlerden şiirinden bir kesit ile açılıyor.

Not: Film ekibi Blue Blues Band’in çaldığı şarkılardan oluşan bir playlist yapmış. Filme gitmeden önce şuradan dinleyebilirsiniz.

 

DEFNE AKMAN



YORUMLAR




DİĞER HABERLER