Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
HABER
Bu semtte umut var!
 
Sezonun en beklenen işlerinden biri sonunda yayına girdi. Yaptığı işleri çok sevdiğimiz yönetmen Zeynep Güney Tan, oynadıkları dizileri çok sevdiğimiz oyuncularla bir aradaydı. Ekranella yazarları işi çok sevdi, peki seyirci?

ARAS BAYRAM:

Detaylarda müthiş bir incecilikle çalışıp şahane goller atan Benim Adım Gültepe, çatışmasını kurmakta geç kaldığından gerdi beni biraz. Her duvar yazısı okunası, her fuar afişi canlı, semtten geçen sinema arabası ise dünya tatlısıydı örneğin. Beş dakikalık neredeyse kusursuz kurgulanan ve jeneriğe şahane bağlanan açılış sekansının üstüne, muhtemelen iki saati doldurmak adına, karakter tanıtma kısmı sündürülünce, ayrıntıdaki şeytanı bulan Benim Adım Gültepe, sektördeki şeytanlara da yenilmiş oluyor ister istemez. Mikrodaki becerisini makroya yansıtabilirse tadından yenmez bu dizi, yoksa Gülali’nin güvercinleri gibi sembolik bir umut olmaktan öteye gidemeyecek.
 


AŞKIN ALTUN:

Benim Adım Gültepe, tanıtımlar çıktığından bu yana en çok beklediğim dizilerden biriydi. “Dizi nasıl geçti” ye gelmeden önce iki bölüm sonra setin İstanbul’a taşınacak olmasının dizi ile ilgili en yanlış kararlardan biri olduğunu belirtmeliyim. Semtin kendi doğasında bu iş pekâlâ halledilebileceği halde plato seçimi, diziye ismini veren semte yapılan haksızlığı ortaya koyuyor. Benim Adım Gültepe birkaç bölüm sonra İstanbul’a dönülen ağa dizileri gibi bir muameleye maruz kalmamalıydı en azından.

Fragman yayınlandıktan sonra en çok merak ettiğim, dizinin hangi dönemde geçeceğiydi. 1982’de başladığını gördükten sonra dizi ile ilgili büyük bir hayal kırıklığına uğradım. 12 Eylül darbesinin gerekçelerinden biri olan Tariş direnişinin doğduğu bu semtin o dönemlerinin işleneceğini düşünürken hikayenin çok daha ileriden başladığını öğrendik.

Oyuncu kadrosu seçimini ve çekimleri çok beğenirken bir İzmirli olarak, dizide geçen yerler arasında kopukluk olduğunu söylemeden geçmek olmaz. İzleyenlerin çoğunluğu bu ayrıntıyı önemsemeyeceği ve farketmeyeceği için bu gibi durumlara pek önem verilmediğini daha önceden de gördüğümüz için artık doğal karşılıyorum. Ekin Koç’un oyunculuğuyla çok iyi iş çıkardığı ilk bölümden aklımda kalan en bariz durum, sınıf farklılıklarının güzel işlenmesi oldu. Öte yandan yeni gelen edebiyat hocası doğrudan Hababam Sınıfı’ndaki bıyıklı edebiyatçıyı anımsattı. Sapık üfürükçü (hoca dersek hocalara küfür olur) ve saltanatın içinden gecekondu semtine taşınacak olanların hikâyesi gelecek bölümlerde dikkat çekici sahneler ortaya çıkaracaktır.

Benim Adım Gültepe, adının hakkını verir mi vermez mi sorusu benim için başlamadan bitmiştir. Dizinin bekleyenlerini üzeceğini sanmıyorum ancak karşısında güçlü bir rakip varken işi hiç kolay olmayacak.
 
 
AYTAÇ KARA:

Gayet beğendim, yetti de arttı bile. Genel itibarıyla çok tercih edilesi ve sezonda şu zamana kadar sunulan yeniler içinde en iyisi olmuş. Bir kere, ilk olarak jeneriği harika. İzliyorsun yani, kafanı başka bir tarafa çevirme veya başka bir işle ilgilenme fırsatı vermiyor. Dönemsel güzelliğin de aşağı kalır bir tarafı yok zaten. Gerçi benim gibi o zamanda daha tohum olmayan birisiyle gençliğini o dönemde yaşamış birisinin düşünceleri ne kadar benzeşir, orasını bilemeyeceğim. Dert mi? Değil. Benim için uygundu.

Dizide çok hikâye ve çok karakter olduğu bir gerçek. Rahatsız ediyor mu? Hayır. Alışabiliyor musunuz? Bunun beteri yabancı diziler var sayın seyirciler, buna sıra gelmez. Bir kere en başta o Seyfi a.k.a Ekin Koç harika olmuş. Diğerlerini geçtim, kendisi bile tek başına götürür. Yün atleti, öğretmen bıyığını ve sevgili Nebahat Çehre’nin gençliği olarak ortada dolaşan Suna’ya dair alışılamamışlığı şimdilik dahil etmezsek gözü tırmalayan başka bir şey çıkmadı bende. Hikâyeleri açmalarını sabırla bekleyeceğim bakalım…

Çarşamba reyting açısından zorlu bir gün, çok bariz. Hatta açılışa ‘özel’ milli maç yayını bile vardı. Umarım yolu açık olur ve gelecek açısından ikinci bir Kayıp vakası yaşamayız. Ayrıca Nejat İşler’e sevgiler.

Bölümün mottosu: Herkesin ahlakı kendine.
 


GAYE TUKAR:

Sezonun en yeni ve en merak edilen dizilerinden biri olan Benim Adım Gültepe, sağlam oyuncu kadrosuyla dün akşam karşımıza çıktı. İlk bölüm olması itibariyle mi yoksa hikâyeyi açmaktan çok karakter tanıtımına gitmelerinden mi bilinmez, ilk bölüm ite kaka ilerledi ve açıkçası ben gelecek bölümünde çok hareketli olacağı sinyalini alamadım. Anlaşılan hikâye bir süre koşmayacak, emekleyeceğiz. Leziz ‘Seyfi’ rolüyle Ekin Koç ve ‘Murat’ rolüyle Tolga Sarıtaş zaten genç jenerasyonun göz hapsinde. Murat rolü henüz açılmadığı ve bu bölümde neredeyse beş cümle kurduğu için bir şey diyemem ama ‘Seyfi’ ve ‘Suna’ rolüyle Evrim Alasya (eğer seyircisi diziyi bırakmazsa) gelecekte daha da parlayacak ki ihtiyaç olan şey tam da bu. Ek olarak minibüs şoförü ‘Halil’ rolüyle İlker Kızmaz da favorilerime girdi! (O gülmeler, cilveler falan pek bir şekerdi). Yarıştığı diziler karşısında başarılı olması için, olayların biraz daha heyecana sürüklenmesi şart. Benden size tavsiye; sıkılmadan ilk bölümü izleyin. Çoğu karakter ileride bize ayrı bir lezzet olarak geri dönecek diye düşünüyorum. Yani en azından ben bir süre Benim Adım Gültepe’ye takılıp kendi nabzıma göre şerbet vereceğim.

Dipnot: Gelecek bölümlerde şarkıları, şiirleri biraz daha kısa tutarsak... Zira dağılıyorum ben.



HANDE BULUT:

Seyfi, Fevzi, Gülali… Üçü de birbirinden şahane tasarlanmış –ki benim favorim oyuncusu Efe Akercan’la tam bir bütün olan Gülali oldu- üç genç karakterin hikayesini izlemeye koyulduk bana göre, yani asıl mesele onlardı da başroller etraflarında dolanıyordu sanki. Başrolleri Ayça Bingöl, Mete Horozoğlu ve İlker Kızmaz olarak duyurulsa da en az onlar kadar şahane iş çıkaran bu üç genci kutlamak gerek öncelikle. En başta fırça bıyık kurtarıcı öğretmen klişesine “hah başladık, elde var bir,” diye söylensem de daha sonrasında karşılaştığım klişelerin iyi yedirilmiş olduğunu görünce biraz rahatladım. Favori sahnem dolmuş sahnesiydi, Halil’in yandan yandan, Sultan’daki Bulut Aras’ın canlandırdığı Kemalvari yavşak havaları ile Gülümser’le flörtleşmesi benimle beraber birçok kişinin içini gıcıklamıştır eminim. Mete Horozoğlu Eşref karakterini gayet iyi giymiş. Ağır abiyi iyi kotaracak belli ki. Bunların dışında genel olarak söylemek istediğim şu ki artık hiçbir hikaye yabancı değil, Benim Adım Gültepe’dekiler de olmayacak. O yüzden “aman hep aynı şeyler” mantığından sıyrılıp “evet, bunu da güzel/kötü yakalayıp iyi/kötü sunmuşlar” mantığıyla izlemek gerekiyor sanırım. Sevdim, izlenir. CHECKED!
 
 
OĞUZCAN ÇAĞAN:

Sezonun en iddialı işi olarak anılan Benim Adım Gültepe, bu iddianın hakkının fazla fazla ödedi ilk bölümde. Oldukça fazla karakter barındırmasına karşın bir an olsun hikaye atmosferinden DÜŞMEDİK. (Oyunculuklar sayesinde? Senaryo sayesinde? Hepsi sayesinde!) Bu müthiş bir şey! Hüznün, kederin, acının göbeğine yerleşmişiz gibi hissettim hikayede. Tek sıkıntı, kamu spotu gibi aralara serpiştirilmiş şiir okumaları oldu. Ama hiç mühim değil! Bir an, “bu da diğer ultra iyi! süper! işler gibi erken bitip gitmez umarım,” da dedim içimden. Çünkü televizyon seyircisi çok iyi işlere de iyi davranmıyor kimi zaman. Kayıp'a ne yapmıştı? Öyle olmaz umarım! Yoksa peşinden baka baka yolları eskitecek kadar üzülürüm. Kayıp'ta öyle olmuştu zira. Cidden. Çünkü Benim Adım Gültepe, öyle bir içine alıyor ki seyirciyi, bir daha çıkmak istemiyor kimse. Ayrılmak istemiyor. Bence.
 


SÜMÜKLÜ PAPATYA:

Emanet’ten sonra diğer güzel pilot bölüm Benim Adım Gültepe'den geldi. Kurulan dünyasına beni inandırmayı başardı. Zaten hayatımda bir kere İzmir'e gittiğim için ''Aa aslında orası da öyledir,'' diye herhangi bi detayını bızıklayacak yeterlilikte değilim maalesef. Bence diziyi sadece İzmirliler izlemeyeceği için ekip de çok fazla dert etmemeli ufak tefek hataları. Görüntüleri, müziği, oyuncuların karakter çıkartma becerileri benden ten point aldı valla. Ama hikaye çok ağır akıyor be annem. Fakiri fukarayı, garibi gurebayı anlatacağız diye Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin o boğan bunaltan ağırlığında olması şart değil yani. Dört arkadaşın ve etraflarındakilerin hikayeleri daha akıcı bir şekilde anlatılabilirdi. Ki pilot bölüm bu, birazcık baydın mı hoop kaçıverir seyirci, bi daha da yüzüne bakmaz. Ekin Koç pilot bölümün lokomotifiydi bana göre. Burak Dakak, Selen Öztürk ve Evrim Alasya ise öne çıkanları. Mete Horozoğlu'nun canlandırdığı Eşref dört arkadaşa mentor falan olacaksa tadından yenmez ben diyim..

''Söylemezsem ölürüm'' hikaye notlarımı da ekleyeyim gitmeden. Ayça Bingöl o kadar olamamış ki o kadar olur. Allah Muhammed aşkına Gülümser'in “kocamı aldatmak istemiyorum ama diğer yandan yeşil gözlü bıyıklıya koşarken tabanlarım yansın istiyorum” tandanslı zoraki yasak aşk ikilemini ne kadar az verirseniz o kadar iyi olur. Yanılıp hikayeyi o tarafa yıkarsanız geçen sezon yılın dizisi diye başlayan Kayıp gibi elinizde patlar ben söyleyeyim.Gençlerin hikayeleri ve mahalle atmosferi o kadar dolu dolu ki Gülümser ve Halil'in OLAMAMIŞ yasak aşkına inanın hiç gerek yok. Suna ve Eşref'in belli ki bir mazisi var. Olgun aşk hikayesi üzerinden ille de yürüyecekseniz Suna ve Eşref’ten yürüyün bence, çok ekmeğini yersiniz. Meziyet'e de Ardeşenli öğretmeni çatıştırırsanız çok makbule geçer. Mümkünse abla kardeş aynı adama yazılmasın. Seyfi ve Nazlı muazzam olur o ufak kız hakkaten olmamış yani. ''Biz fakirizz fasfakiriiz'' havasının ağırlığını biraz dağıtıp 10 dakikada bir şiir okumayı keserseniz bitirim gençleri fenomen haline bile getirebilirsiniz.



TUĞÇE USTA:

Ben dram insanıyım. Bir yerde kaybedenlerin hikâyesi varsa, beni de orada görmeniz olasıdır. Benim Adım Gültepe de zaten bu kontenjandan dikkatimi çekmişti. Zeynep Günay Tan bir proje için inanılmaz bir referans, bunun üzerine bu mükemmel kadro eklenince de tadından yenmez bir hal almış elbet. Nejat İşler’in seslendirmesi ise kadayıf üzerine kaymak… Hikâye ilk yayında biraz dağınık geldi bana, karakterlerin yüzeysel olduğunu düşündüm fakat ikinci tekrarı izlediğimde yanıldığımı fark ettim. Seyfi başta olmak üzere –ki Ekin Koç tüm bölümün en ağır yükünü omuzlarına almıştı- genç tayfaya bayıldım. Gülümser’in hikâyesi yavan kalmıştı ve “yasak aşk” teması Benim Adım Gültepe gibi bir hikâyede iğreti duruyordu. Böyle bir topa girilmesine gerek bile yokmuş, genç tayfanın hikâyesi öyle alıp götürüyor ki insanın gözü o yasak aşkı hiç mi hiç aramıyor. Hatta benim dikkatimi “olgun aşk” kategorisine yazabileceğimiz Suna ve Eşref çekti, geçmişten bir meseleleri olduğu aşikâr ve ben bunun deşilmesini çok isterim. Klasik bir “yasak aşk” temasından çok daha ilgi çekici olur. Semtin kabadayısı ve yıllar sonra zorunlu olarak semte dönüş yapmış Suna, birbirlerine zıt ama ortak bir geçmişe sahip… Alıp götürür bu hikâye insanı, üzerine Mete Horozoğlu’nun eşsiz yorumu da eklenince ortaya müthiş bir şey çıkar. Mete Horozoğlu demişken, yeri dar ama yine de bakışına kadar giymiş Eşref’i üzerine… Hayran olmamak elde değil. Kayıp’ın Mehmet’ini her bakışına kadar ezberlemiş biri olarak izini dahi görmedim.

Seyfi’den bahsettim zaten, enfes bir karakter. Ekin Koç müthiş bir iş çıkarmış ki kendisine daha önceden özel bir hayranlığım yoktu, şimdi var. Hayat okulundan mezun olmayı seçmiş, kafasında bin bir dünya barındıran bir karakter. Ben O’nun yanına aldım Nazlı’yı koydum, işte bunlar hep zıt kutup… Nazlı bana Öyle Bir Geçer Zaman ki’nin Aylin’ini hatırlatıyor, aynı isyankârlık ve vurdumduymazlık var. Seyfi’den sonra en çok sevdiğim karakter şüphesiz Fevzi, çok değişik bir havası var ve hikâyesi de çok güzel. Gülali, tam bir cast başarısı… Suskunlar’dan bilirdim kendisini, orada yıldızı en parlak olanlardandı ve haklı da çıkardı. Murat sessiz sakin bir çocuk ama semtin çocukları O’nun içindeki Gültepe’liyi de ortaya çıkaracaklar belli ki… Bunların dışında Meziyet karakteri gönlümü çaldı.

Uzun lafın kısası; hikâyede dört tane kapı gibi delikanlı ve çok güzel bir genç kadro var. Seyfi’nin onlara yapacağı ağabeylik ve dostlukları üzerinden gidildiğinde seyirciyi fazlasıyla tatmin edeceklerdir zaten. Ekstra bir şeye hiç gerek yok. Bu hikâyede ön plana çıkarılması gerek bir şey var ise o da dostluk. Dizinin yolu ve bahtı açık olur umarım!


Ve genel sonuç:

Benim Adım Gültepe televizyoncuların deyimiyle yüksek sezon açılmadığından mı yoksa değişen izleyici kitlesinden mi dersiniz herkesin cepte gördüğü ilk iki sırayı ilk bölümde göremedi. Rakibi Kara Para Aşk’ın da beklediğini bulamadığını söylemek lazım. Hikaye oturdukça seyircisi işi daha çok sahiplenir diye düşünüyoruz. Hatırlayın Öyle Bir Geçer Zaman ki ya da Aşk-ı Memnu’da da öyle olmamış mıydı? İzleyici değişti deseniz de Benim Adım Gültepe’nin zaman geçtikçe daha çok sevileceğinden eminiz.


TNS TOTAL



TNS AB



YORUMLAR




DİĞER HABERLER