Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
James M. McGill’den Saul Goodman’a: Better Call Saul

Breaking Bad’in en renkli karakterlerinden üçkâğıtçı avukat Saul Goodman, Walter White’ın ölümünden bile kendine fırsat yarattı ve baş karakterliğe tırmanıp Better Call Saul dizisiyle aramıza geri döndü. İnsanın sırf canı öyle çekiyor diye üçkâğıt yapmayacağını, her şeyin bir sebebi olduğunu düşünenler için Better Call Saul, hikâyeyi en başından alıp Saul’un türlü dolap çevirmeyi nereden öğrendiğini açıklayacak. Belli ki Walter White’ın dönüşümü gibi Saul’unkine de tanıklık edince, zaten antipati duymadığımız bu karaktere hepten bağlanacağız. Fakat dizinin biraz da mesleki yönden büyük haz verdiğini söylemesem olmaz. Amerikan dizilerinde sadece dev hukuk bürolarının tasvir edilmesi, gökdelenlerin ikiyüzellinci katında uzun uzun masalarda onar onar oturan avukat gruplarının büyük meseleler hakkında buz gibi diyalogları artık canımı sıkmaya başlamıştı. İzleyici olarak artık etten kemikten avukat karakterleri de görmek, uluslararası büronun prestij parantezine toplanmış insan yığınındansa, kimi zaman bir han odasına sıkışmış avukatların, tek tabanca çalışıp davalarını özenle seçenlerin, kariyerini tuğla tuğla sıfırdan örenlerin hikâyelerini de (bu seferki usulsüzlüğe bağlanmış olsa bile) izlemek istiyorum. Yani, derdime deva olur mu bilemiyorum ama, Better Call Saul’dan beklentim büyük.

Uno

Dizinin jeneriği ardından başlayan siyah beyaz görüntüler insanın aklını karıştırıyor, acaba dizi lafı uzatmadan, derhal Saul’ün bilmediğimiz geçmişini anlatmaya mı koyuldu diye düşündürüyor. Çok geçmeden anlıyoruz ki, izlediğimiz Walter sonrası dönemi. Saul, önceden Walter’a çıtlattığı kehanette olduğu gibi bir alışveriş merkezindeki tarçınlı çörek mağazasında, en büyük ölüm sebebinin cinayet değil obezite olduğu Cinnabon’da, tanınmayacak bir kılıkta, Özal gözlüklerinin arkasında, elektrikli mikser, blender, tepsiler ve yumurta sarıları ile çevrilmiş. Tedirgin bakışlarla etrafını süzüyor ve bakışları tekinsiz, iri kıyım bir adamınkiyle karşılaştığında hepten panikliyor. Sonradan boşa çıkacağını gördüğümüz paniği, bize Saul’un Walter sonrası hayatında pek de kendini güvende hissetmediğini işaret ediyor. Gündüzleri tarçınlı çörek pişirip smoothie karıştıranlara başkomutanlık eden esas adamımız, akşamları tam zamanlı işine göre biraz lüks kaçan evine gidip perdeleri sıkı sıkı kapatarak eski videokasetlerden avukatlık dönemi reklamlarını izliyor ve o günlerin (gözlüklerine görüntüdeki tek renkli öğe olarak yansıyan) ihtişamını haklı olarak hasretle anıyor.

Sonra biraz geriye, bu garip avukatın henüz assolist olup sahne adı Saul Goodman’ı almadığı, uvertürlükle yetindiği, otopark parası vermemek için henüz sadece adliyenin otopark görevlisi olan Mike’la tartıştığı sefil günlere dönüyoruz. Kimsenin tenezzül etmediği, baro tarafından acemi avukatlara dağıtılan ceza davalarına bakarak günde 700 dolar kazanan kahramanımız James (Jimmy) McGill, bir yandan önünde dikilen kariyer yokuşunu kolayca tırmanmasını sağlayacak büyük bir dava peşindedir. Derken gazetede eyalet hazinesindeki 1,6 milyon dolar açıkla ilgili bir haber görür ve fonun yönetimiyle ilgili mercide çalışan devlet memuru Craig Kettleman ve eşi Betsy Kettleman’la köhne bir kafede buluşarak onları avukata ihtiyaç duyacaklarına ikna etmeye çalışır. Betsy’nin bu nefes nefese çabadan şüphelenmesi ve (milyon dolarlık vurgun yapacak hırsızlar değil, alelade orta sınıf bir aile olduklarını vurgulayak) çocukları okuldan alma bahanesiyle çiftin sözleşme imzalamadan görüşmeden ayrılması sonucu James’in hayalleri suya düşer düşmesine, fakat pes etmez. Köhne otomobilini aile muhitlerinde sürüp, bir yandan müstakbel müşterilerinin gözündeki ilk izlenimini düzeltebilmek için gösterişli bir çiçek aranjmanı göndermek için telefonda konuşurken kaykaylı bir gence çarpar. Kendisi de gençliğinde benzer yolla para kazandığı için bunun bir tuzak olduğunu anlar ve onu polise götürmekle tehdit eden ikiz kardeşleri başından def eder.

Bir güzellik merkezinin altında (henüz kirli işler çevirmese, yeraltı dünyasına girmese de, sembolik olarak yer altında) ve hayli gürültülü çamaşır odasının bitişiğindeki depo-ofisine canı hayli sıkkın döndüğünde telesekreterinde hiç mesaj yoktur, fakat masasında adına hazırlanmış 26,000 dolarlık bir çek bulur ve çeki öfkeyle yırtıp atar. Bununla hırsını alamadığından yola düşüp, söz konusu çeki postalayan büyük hukuk bürosu Hamlin Hamlin & McGill’e gider. Gördüğü herkesi ismen tanıdığını ve fakat çok sevilmediği anlaşılan bu büroda yönetici ortakların toplantısına çat kapı girer ve yırtıp attığı çeki önlerine serper. Büroya adının üçte ikisini vermiş Howard Hamlin’e göre çek,  James’in henüz tanışmadığımız ağabeyi avukat Chuck McGill’in maaşı olarak verilmiştir; hâlbuki James, Chuck’ın bu darphane misali para basan büronun kurucu ortaklarından birine yakışır şekilde üçte birine sahip olması gerektiğini düşünmektedir. Chuck bir senedir uğramadığı ofise artık geri dönmeyeceğinden payı diğer ortaklarca satın alınmalı ve adalet sağlanmalıdır. Fakat Howard, işine geldiği şekilde, Chuck’ı hala orada çalışıyor gibi göstererek ona küçük ödemeler yapmakta, Chuck’ın dava dosyalarını sanki hala aktif avukatmış gibi elden ulaştırmakta ısrarcıdır. James iyice esip gürledikten sonra büroyu terk ederken, elinden kaçırdığı büyük balık Kettlemanları bu büyük hukuk bürosunun simgelediği zenginliğe paralel şekilde daha da gösterişli giysiler içerisinde Howard’la buluşurken görür ve hepten hırslanır. Otopark katında asansörden iner, büroya geldiği sırada da epeyce tekmelediği çöp tenekesinin işini bu sefer bitirir ve toplantı odasında görür gibi olduğumuz kadın bir ortağın sigarasından bir nefes alarak orayı terk eder.

Akşama doğru James’i ışıkları tamamen kapalı bir eve girmek için hazırlanırken, üstündeki anahtar, cep telefonunu ve saatini kapının önündeki posta kutusuna yerleştirirken görürüz. Ardından tamamen karanlığa bürünmüş, sadece uzaktan cılız bir daktilo sesi duyulan eve girer. Daktilonun başındaki ses, James’in eve girmeden önce elektronik aletlerden arınıp arınmadığını sorar. O an bunun posta kutusuna bırakılanlarla alakalı bir soru olduğunu anlarız ve elektromanyetik alan hassasiyetinden mustarip olduğuna inanan, gaz lambasının ışığı ve buz kutularının taze tuttuğu yiyeceklerle ve yokluk içinde hayatını sürdüren eski avukat Chuck’la tanışırız.

James, Chuck’a Howard’la yaşadığı tatsızlığı özetler, bürodan ayrılıp payını nakden alması gerektiğini anlatmaya çalışır. Fakat Chuck kendi payını alarak bürodan ayrılma fikrine (ödenmesi gereken meblağın likiditesi uğruna diğer çalışanlar zarar göreceğinden ve belki de henüz bilmediğimiz kişisel sebepler yüzünden) sıcak bakmamaktadır. James içinde bulunduğu maddi zorluğu ifade etmeye çalışsa da Chuck şüphe çekecek ölçüde iyimserdir ve Howard’ın şahsen gelip verdiği 800 dolarlık bir haftalık harçlık çekini gururla ona uzatır. Üstüne bir de James’in kartvizitlerinde McGill ismini kullanmaması gerektiğini, Hamlin’in büyük bürosuyla karışıklık yaratabileceğini söyler; kendine yeni bir kimlik yaratmasını, başkalarının başarısından pay çıkarmaya çalışmamasını öğütler. Ağabeyinin saf ve temiz niyetlerini daha fazla sorgulamayan James pes eder ve ikna olmuş görünerek evden ayrılır.

Ertesi gün ilk iş parkta kendisine tuzak kurmaya çalışan kaykaycıları bulur. Onlara gençken kurduğu buzun üstünde düşüp kayma düzeneğini anlatır, bu işten çok para kazanabileceklerini hissettirir. Kettlemanların evine yakın bir yere götürerek kaykaycı kardeşlere Betsy’nin arabasının modelini ve plakasını iyice belletir. Çocuklarının okuluna giden yol köşesinde kuracakları bir kaza düzeneğiyle Kettlemanları panikleterek hayatlarına girip güvenlerini kazanmanın ve bir şekilde onları temsil etmenin derdindedir James. Betsy’nin çocukları okuldan almak için arabayla köşeyi döndüğü sırada kaykaycı kardeşlerden birinin arabanın önüne fırlamasını ve diğerinin her şeyi kaydetmesini örgütler. Kendisi de o sırada arabasıyla tesadüfen oralarda bulunuyor gibi yapacak, böylece kendiliğinden olaya dâhil olarak işleri yatıştıracak ve avukatlık yeteneklerini bizzat uygulamalı olarak sergileyecektir.

Fakat işler planlandığı gibi gitmez. Betsy’nin sanıp ikizlerden birinin önüne atladığı ve ön camından sektiği araba durmaksızın yoluna devam eder. Bir kamyonetin peşine tutunup arabayı takip eden ikizler, James’in telefonda birine vurup kaçmanın cezasının epey fazla olduğunu, kendisinin arabuluculuğunda bu işten kârlı çıkacaklarını söylemesi üzerine tek başlarına bu işi yürütebileceklerini düşünüp James’i plandan ekarte etmek üzere telefonu kapatırlar. Park halindeki arabadan inen yaşlı teyzeyi evine kadar takip edip, Betsy olmadığını açıkça gördüğümüz, tek kelime İngilizce konuşmayan Meksikalı yaşlı kadına öğrendikleri iki-üç hukuki tabirle tehditler savururlar. Bu esnada James yana yakıla gençlerin nerede olduğunu bulmaya, Betsy’yle yollarının kesişmelerini sağlayacak oyuna dâhil olmaya çalışmaktadır. Nihayet park halindeki arabayı ve bahçede kaykayları gördüğünde doğru yere geldiğini anlar. Evin Kettlemanlara ait olmadığını fark etse de çok üstünde durmaz, kanun namına geldiğini söyleyerek kapıyı yumruklar. Kapı açıldığında burnuna bir silah dayanır ve zorla içeri çekilir.

Mijo

İkinci bölüm, arabayı kullanan yaşlı teyzenin, bacağı kırık rolü yapan kaykaycı kardeşlerle beraber eve girip içeride yemek yapmakta olan torununa seslenmesiyle açılıyor. Yanlış bir iş ettiğinin (ve bence sonradan olacakların da) gayet farkında olan ama değilmiş gibi çaresiz tona sığınan teyzenin sinsi çabasını ikizler anlamayarak ona iyiden iyiye yüklenmekte, yarım İspanyolcalarıyla onu pişman hissettirmeye çalışmaktadır. Torun karşılarına dikildiğinde ikizler durumun vahametini kavramazlar, hâlbuki karşılarındaki Breaking Bad’den hatırlayacağımız Tuco’dur.

Tuco, büyükannesini üst kattaki yatak odasında yemek yiyip pembe dizi izlemeye gönderir, gençleri de bir güzel dövüp bağlayarak yardım gelene kadar garaja saklar. İşte, birinci bölüm sonunda James’in kapıyı çalışı tam da Tuco’nun halıdaki kan izlerini temizlemeye çalıştığı ana denk gelir. Yapmaya çalışılan düzeneği çoktan çözmüş olan Tuco, silahına davranır ve James’in burnuna dayar.

James’i silahıyla işaret ettiği bir köşeye oturtan Tuco söze girmeden hemen önce kapı sesini duyup gelen büyükannesi endişeli gözlerle merdivenin başında belirir. Tuco’nun elleriyle hazırladığı yemeği yiyip (ki belki de her şeye göz yummasının sebebi budur, torunu ona adeta çocuğu gibi özenle bakmaktadır) dizisini izleyen yaşlı kadın, göz yummayı sürdürerek hiçbir şey anlamamış gibi halıdaki lekenin temizlenmesi gerektiğini hatırlatır. Tuco’nun önceden salsa olduğunu söylediği lekenin kurumadan çaresine bakılmasını rica eder. (Büyükannenin burada saflıktan ziyade fevkalade kurnaz bir biçimde yeni gelen misafire haddini bildirmek için ilgiyi lekeye çekerek gövde gösterisi yaptığını düşündüm nedense, fazla mı ileri gittim bilemiyorum.) Bu sözle beraber halıdaki iri kan lekesini gören James, durumun sandığından fena bir yere gittiğini anlar ve Tuco’yla bölüm boyunca sürecek bir pazarlığın ilk aşamasına koyulur. Mantıklı makul, sakin sakin konuşulduğunda karşı çıkacak laf bulamayıp, öfkeli bakış ve çatık kaşlarla da olsa söylenene itaat eden taş kafa Tuco, James’i kısa bir ikna turunun ardından garaja götürür ve gençleri salıvermeyi kabul eder. Bu esnada ağzındaki koli bandı açılan gençlerden biri düzeneğin mucidinin James olduğunu haberleyince işin rengi değişir, üçü birden çarelerine bakılmak üzere çöle götürülürler.

Daha önce kendi planı olan ufak düzenekler hariç pis işlerle hiç muhatap olmamış James, çöl sorgusunun daha ilk dakikalarında yağlı müşteri bulmaktan ibaret gerçek planını Tuco ve çetesine detaylıca anlatır, fakat kimseyi inandıramaz. Parmağı kerpetenle kesilmek üzereyken korku yaratmak için çaresizce FBI ajanı Jeffrey Steele olduğu yalanını uydurur. Tuco bir bakıma rahatlamıştır, çünkü işlerinin epey tıkırında gitmesinden bir süredir şüphelenmektedir. Fakat ondan daha akıllı olduğu belli olan çete arkadaşı Nacho bu sefer sorguyu devralarak FBI ajanı rolü yapan James’in üstüne varır, ona yaptıkları işin detaylarıyla ilgili sorular sorar. James ne yaptıklarını bilmediğinden FBI jargonu diye bir takım saçmalıkları ardı ardına dizip Nacho’ya inandırıcı kılmaya çalışır. Başarısız olduğunu anlayınca samimiyetle hiçbir şey bilmediğini bir kez daha itiraf eder. Bunun üzerine insan sarrafı olduğu her halinden belli Nacho, aklına kolayca girilen Tuco’ya yeni bir strateji önerir: İkizler alıkonsa da avukatı salmanın bir sakıncası yoktur, üstelik bu bağlantının ilerde onlara bir faydası da dokunabilir.

Kartını da sonradan gerekirse diye ceplerine attıkları James, el-kol bağları çözülmüş arabasına yürürken ikizlerin akıbetinden birden endişe duyar. Yarı yolda dönüp bu çocuk zihinli, vahşi ama maneviyatının bir kısmını henüz kaybetmemiş mafya adamına kemanları girerek müthiş bir savunma yapar. Kaykaycı ikizlere hayali bir anne karakteri uydurup büyükannesine duyduğu sevgiden faydalanarak Tuco’da önce bir şefkat zeminini oluşturur, sonra büyükannelerine saygısızlıklarını adil bir terazide tartmasını öğütleyerek bir bacağın kâfi bir ceza olduğuna inandırır.

Taş kafa Tuco James’in karmaşık cümlelerindeki mantık ve maneviyat kırıntılarına tutunarak kişi başı bir bacak kırmaya ikna olur ve zevk içerisinde üstlerinde tepinerek ikizlerin birer bacaklarını kırar. James bu esnada bir köşeye büzüşür, fazla belli etmese de çok üzülür ve planı aslında kendi kurduğundan bu zavallılara acır. Sonrasında onları hastaneye götürerek masrafları da cebinden karşılar. Fakat bu deneyim James’i çok etkilemiştir. Olayı takip eden gece, bir kadınla içki içtikleri barda arkalarında oturan bir adamın yediği galetadan gelen çıtırtı bile ona bacaklar kırılırken çıkan sesi hatırlattığından tahammül edemez. Vicdan azabını alkolle bastırarak hayli sarhoş halde şekilde gecenin sonunda ağabeyi Chuck’ın evine gelir ve koltukta sızar. Chuck, yerdeki pantolonunu kaldırırken cebinden telefon düşer, o da iğrenme ve korku karışımı bir hisle telefonu bahçeye fırlatır.

Ertesi sabah James uyandığında karşısında elektromanyetik alana karşı koruma olarak alüminyum folyoyla kaplı özel tür bir battaniyeye sarınmış vaziyette Chuck’ı bulur. Önceki gece elektronik aletlerden arınmadan eve girdiği için ağabeyi James’e hayli kızgındır. Fakat tek sebep bu değildir; kızgınlık, ceplerinden birindeki hastane faturalarını görmesiyle de katlanmıştır. James’in de korkuyla anladığı üzere, gençliğinde kurduğu düzeneklerden haberdar Chuck, kardeşinin yine üçkâğıda dönüşüne içerlemiştir. Hatta sarındığı battaniye, sadece elektromanyetik alandan korunmak için değil, adeta James’in yapmış olabileceği kötülüklere karşı da kuşanılmıştır. James, bu yüzden battaniyenin sembolik anlamına takılır, yaptığının kötü olmadığında inat eder ve evden çıkmadan hemen önce Chuck’ın battaniyeyi üstünden atmasında ısrar eder. Kapıdan çıkmasının hemen ardından Chuck, belki kardeşine inanmadığından, belki de gerçekten elektromanyetik alan duyarlılığından ötürü can havliyle yine battaniyeyi üstüne geçirir.

Hem ikizlere karşı vicdan azabını, hem ağabeyine karşı duyduğu utancı bir türlü dindiremeyen James, takip eden günlerde neredeyse samimi bir azimle baronun ona verdiği tüm adi davalara bakar ve geçimini böyle sağlar. Fakat bu durum bir gün ofisine gelip çekyat koltuklardan birine uzanmışken, güzellik salonunun sahibesinin ona, bir misafiri olduğunu haber vermesiyle değişecektir. Heyecanlanan James, depo-ofisine ve üstüne başına apar topar çeki düzen verir ve belki de Kettlemanların geldiğini düşünerek heyecanla kapıyı açar. Fakat içeri giren Tuco’nun arkadaşı Nacho’dan başkası değildir. Nacho, James’e çölde bahsettiği olayı hatırlatır, komplo kurup müşterisi olması için ağına düşürmeye çalıştığı Kettlemanları soymak için yardım ister. Ona göre, Kettlemanlar parayı çaldıklarını nasılsa inkâr ettiklerinden, soyulunca da polise gidemeyeceklerdir. James işbirliğinden kaçınır ve kimseye bir şey söylemeyeceğine söz verir. Söylediklerine rağmen James’teki tereddüdü ve belki de içinde yatan üçkâğıda yatkınlığı fark eden Nacho,  bu konuyu biraz düşünmesini öğütleyip numarasını bir karta yazarak ofisten ayrılır.

1 2
Elmira Cancan Zenger
17/02/2015 12:00
YORUMLAR




DİĞER HABERLER