Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
HABER
Lost’tan sonra aradık durduk!
 

 

 
Televizyon ekranlarının gelmiş geçmiş en büyük efsanelerinden biri olan Lost'un (herhalde bu tanımlamaya kimse karşı çıkmaz) 10. yıldönümü tüm yurtta ve dünyada şenliklerle kutlanıyor. Her ne kadar finaliyle birçoğumuzu onulmaz hayal kırıklıklarına gark etse de altı sezon boyunca yaşattığı hazları nasıl unutabiliriz ki?

İşte bu unutamadığımız duygulardan olacak, final bölümünün yayınlandığı günden bu yana, bünyemizdeki Lost açığını dolduracak yeni diziler aradık durduk. Bir dizinin sonunda “Bad Robot” sözünü duysak bile içimiz cız etti seneler boyunca! J.J. Abrams’ın ya da Damon Lindelof’un el attığı her projeye, yeni bir Lost vakası gözüyle baktık. Devam eden her sene boyunca bu iki dâhinin içinde yer aldığı yapımlar da başka birçok proje de yeni bir Lost olarak sunuldu biz izleyicilere. Bazıları kalbimizde yeni kıpırdanmalar yaratsa da çoğu fiyasko olarak tarihe gömüldü.

Evet, belki de bir lanetti bu! Lost’un, The End isimli altıncı sezon 17. bölümünün ardından, bir daha tutması zor olan bir kimya arandı durdu. Perdeyi büyük bir felaketle açan diziler yapıldı, izleyicilere binlerce alternatif teori ürettirildi, bilimin ve kurgunun birbirine karıştırıldığı birçok hikaye yansıtıldı ekrana ama aşağıdakilerin hiçbiri bir Lost olamadı!
 
Flashforward

Özellikle ilk bölümleriyle yeni bir Lost olmaya en yaklaşan dizilerden biri kuşkusuz Flashforward’dı. Robert J. Sawyer’ın aynı isimli romanından uyarlanan dizi, 2009’da yayın hayatına başladı ama tahmin edilenin aksine sadece 22 bölüm devam edebildi. 2010 Kış Olimpiyatları’nın yayını nedeniyle verilen üç buçuk aylık aradan mı, yoksa çözülemeyen düğümlerin üst üste binmesinden mi bilinmez ama izleyicileri tatmin etmekten giderek uzaklaştı.

Konu: Dünya üzerindeki herkes, 137 saniye boyunca bilincini kaybeder ve bu sürede altı ay sonrasındaki hallerini görür. FBI Özel Ajanı Mark Benford’un başını çektiği ekip ise kararma sırasında bilincini yitirmeyen “0 numaralı zanlı”yı (Suspect Zero), olaylarla ilgisi olduğu tahmin edilen D. Gibbons’ı ve 1991’de benzer bilinç kayıplarının yaşandığı Somali’yi araştırmaya başlar. Gördükleri öngörüler neticesinde karakterlerin yaşamları da yeniden şekillenir.
 
The Event

Pilot bölümüyle heyecan uyandıran ve beklentileri yükselten bir diğer dizi de The Event oldu. Kolay mı, söz konusu pilot bölümü tam 11 milyon kişi izlemişti. Fakat gizem yapacağım derken, seyircinin kafasını tamamen karmakarışık eden kurgusunun kurbanı oldu.

Konu: Nişanlısı Leila’nın gizemli bir şekilde ortadan kayboluşunu araştıran Sean Walker, ABD başkanından bile saklanan tarihin en büyük sırrına ulaşır. 1960 yılında Alaska’da düşen bir uzay gemisinden kurtulan insan görümündeki uzaylılardan yaralı olan bazıları, Amerikan hükümeti tarafından çok gizli bir hapishanede tutuluyordur. Kurtulanların birçoğu ise halkın arasına karışmış, insanlarla evlenerek melez bir ırk yaratmışlardır.
 
 
Heroes

Belki de aksiyondan daha fazla karakter özelliklerinin ön planda tutulduğu ve dünyanın farklı köşelerindeki milyonlarca insanı aynı hikaye etrafında birleştirmeyi başaran yegane yapımdı Heroes. Öyle harika bir ilk sezon izlettirdiler ki bize, hepimiz yıllarca sürebilecek bir hikaye bulduğumuzu sanmıştık ama fena halde yanıldık. Sonraki sezonlarda temposu kadar reytingleri de yerlerde sürününce, dördüncü sezonunda iptal kaçınılmaz oldu. Fakat görünüşe göre hikaye burada bitmedi. 2015’te 13 bölümlük Heroes: Reborn isimli bir mini seri geliyor.
 
Konu: Her şey bir güneş tutulmasıyla başlar. Farklı kökenlerden insanlar, bu tutulma sonrasında bir takım özel güçlere sahip olduklarını fark ederler, bir de aralarındaki tuhaf bağları… Mesela Peter ve Nathan Petrelli kardeşler uçabiliyordur. Claire Bennet ölümsüzdür. Hiro Nakamura zamanı durdurabiliyor, Isaac Mendez ise geleceği resmedebiliyordur. “Şirket” tarafından yakalanmamak için de birlikte hareket etmek zorundadırlar.
 
Fringe

J.J. Abrams’ın, Lost devam ederken hayata geçirdiği bir projeydi Fringe. Dolaysıyla hemen atladık üzerine. The X-Files ile büyümüş bir nesildik kolay mı? Bir de Joshua Jackson (Dawson’s Creek yakışıklısı) faktörü olunca tadından yenmez dedik. Üstelik pilot bölümü aynı Lost gibi, yeni gizemlere kapı açacak büyük bir uçak kazasıyla başlıyordu. Fringe, zaman zaman senaryo konusunda yalpalasa da beş sezonu boyunca beklentileri tatmin etti. Yeni bir Lost olmadı belki ama başlı başına bir Fringe oldu!

Konu: FBI Özel Ajanı Olivia Dunham, dahi bilim adamı Walter Pishop ve onu IQ’su tavan yapmış oğlu Peter Pishop’tan oluşan Fringe özel ekibi, önlerine sunulan her türlü imkan ile dünya üzerinde yaşanan ve açıklanması zor olayları araştırmakla görevlendirilir. Fakat buldukları her parçayla daha büyük bilinmezlere ve paralel evrenlere doğru sürüklenirler.

 

Alcatraz

“21 Mart 1963’te Alcatraz, masraflarının artması ve binaların yıpranması sebebiyle resmen kapatıldı. Adadaki tüm mahkûmlar nakledildi. Ama olaylar aslında öyle olmadı, hem de hiç…” Fringe’in 2009’da final yapmasının ardından tam üç yıl boyunca Alcatraz için hazırlandığını bildiğimiz J.J. Abrams’ın bu projesini nasıl göz ardı edebilirdik ki? Üstelik böyle gizemli bir cümle ile başlamışken… Ancak olmadı, olamadı! Başlı başına devasa bir konu olan Alcatraz Hapishanesi bile, diziye ikinci sezon onayını getiremedi.

Konu: 300 azılı mahkum, 21 Mart 1963 gecesi, tam 100 yıldır hiç kimsenin kaçmayı başaramadığı Alcatraz Hapishanesi’nden bir anda ortadan kaybolur. Hükümet, cezaevini kapattığını açıklayarak olayın üzerini örtmeye çalışsa da 50 yıl sonra mahkûmlardan birinin parmak izine, bir cinayet mahallinde rastlanılır. Mahkûmlardan sadece biri değil, 300’ü birden geri dönmüştür. Her birini tek tek yakalamakla görevlendirilen Dedektif Madsen ve Dr. Soto, kayboluşun nasıl olduğunu da araştırmaya başlarlar.

 
Touch

Heroes’un yaratıcısı Tim Kring ve 24 dizisinin efsane başrol oyuncusu Kiefer Sutherland bir araya gelir de izlenmez mi? Üstelik olay örgüsüyle ve farklı gerçeklik algısıyla çok şey vaat ederken… Ne yazık ki güzel başlayan bu dizi de üçüncü sezon onayını alamayarak, Kiefer Sutherland’i Jack Bauer’a geri döndürdü.

Konu: Martin Bohm, 11 yaşındaki otistik oğlu Jake’i tek başına büyüterek zorlu bir hayat sürmektedir. Hiçbir şeye dokunamayan ve etrafıyla ciddi iletişim problemleri olan Jake, aslında çok özel bir çocuktur. Sayılara karşı olan özel yetenekleri sayesinde dünya üzerindeki herkesin çeşitli formüllerle birbirine bağlı olduğunu keşfetmiştir. Bazı olayları önceden görebiliyor ve bunları babasına rakamlarla anlatmaya çalışıyordur.
 
Revolution

Yine bir J. J. Abrams işi ve yine bir felaket senaryosu… Ani ve küresel çapta yaşanan bir elektrik kesintisinden sonra yaşam nasıl ilerler sorusuna yanıt arayan Revolution, özellikle ilk sezonuyla kitleleri peşinden sürüklemeyi başardı. Lost dâhil birçok diziden tanıdığımız yüzleri bir arada görmek de iyi geldi bizlere tabii. Her şey harika gidiyordu! Senaryoda sıkıntılar olsa da iyi bir ikinci sezon finali yapmıştı. Ama kötü haber tez geldi ve Revolution üçüncü sezon onayı alamadı.

Konu:
Tüm dünyada aynı anda yaşanan ve hayatı durduran elektrik kesintisinin üzerinden 15 yıl geçmiştir. İnsanlar sanayi devriminden çok önceki yıllara geri dönmüş, modern teknolojinin sağladığı olanaklar olmadan yaşamlarını sürdürmenin yeni yollarını bulmuşlardır. Kardeşi Danny, milis güçleri tarafından kaçırılınca bazı gizlenen gerçekleri öğrenen Charlie Matheson ise amcası Miles’ı bulup kardeşini kurtarmak ve elektrik kesintisi ile ailesi arasındaki ilişkiyi çözmekle karşı karşıya kalır.
 
The Leftovers

10 bölümlük başarılı bir ilk sezonunun ardından ikinci sezonu da garantileyen HBO dizisi Leftovers da kurgusunu bilinmeyenler üzerine kurmuş bir dizi. Dünyadan bir anda silinen milyonlarca insanın geride bıraktığı aileler üzerine odaklanan dizi, bu insanların neden ortadan kaybolduğu sorusuna da yanıt arıyor. Tom Perotta’nın aynı adlı romanından uyarlanan dizinin arkasında ise ilk sezon bölümlerini kaleme alan, Lost yazarlarından Damon Lindelof var.

Konu: Dünya nüfusunun yüzde 2’si, diğer bir deyişle 15 New York nüfusu kadar insan bir anda ortadan kaybolmuş ve bu akıl almaz olayın üzerinden üç yıl geçmiştir. Kimi ailesinden bir kişiyi kaybederken, kimisinin tüm ailesi yok olmuştur. Dolayısıyla yakınları kaybolan insanlar hala kendilerini toparlama süreci içindedirler. Polis müdürü Kevin Garvey de kalan iki çocuğuyla beraber, normal yaşantısına geri dönmeye çalışıyordur. Eşi Laurie ise kendilerine “Günahkârlar” adını veren oldukça garip bir tarikata katılmıştır.
 
Under The Dome

Efsane yazar Stephan King ve Oscar ödüllü Steven Spielberg’i bir araya getiren Under The Dome, sanırım şimdiye kadar yayınlanan bölümleri ile kimseyi hayal kırıklığına uğratmadı. Gizemse gizem, meraksa merak, dramsa dram… Aksiyon da cabası… Stephen King, 1976’da yazmaya başladığı ve 2009 yılında yayımlanan aynı adlı romanından uyarlanan dizinin yapımcılığını, Steven Spielberg ile birlikte yürütüyor. Dizinin diğer yaratıcısı ise Lost’un yazar ekibinde de yer alan Brian K. Vaughan. Yani bu diziden beklentilerimiz olabildiğince yüksek!

Konu: ABD’nin gayet sıradan bir kasabası olan Chester’s Mill sakinleri, ne olduğunu anlamadıkları bir gürültüyle sarsılırlar. Fakat bu sakin kasabanın etrafını görünmez bir kubbenin sardığını anlamaları çok sürmez. İçeriden hiçbir şekilde çıkış yoktur, dışarıdan da kimsenin giremediği gibi. Tabii ABD hükümeti olaya el koyar! Dünya üzerindeki en güçlü bombaları bile denerler kubbeyi yok etmek için ama nafile! İçeridekiler, kendi kaderlerini kendileri belirleyecektir.
YORUMLAR




DİĞER HABERLER