Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Neden basketbol?

Sporun sanata en çok yaklaştığı noktadır basketbol. Okunmayı, çözümlenmeyi, yorumlanmayı ve ilgi gösterilmeyi bekleyen her kitap gibi basketbol da tek bir pozisyonunun içinde barındırdığı onlarca alt metinden oluşur. Yoruma açıktır, üstüne üstlük tüm sanat eserleri gibi, yorumlayan zekâların çeşitliliğiyle büyür. Her açılan sayfada yepyeni bir akıl oyunuyla karşı karşıya bırakır hem oynayanı hem izleyeni, her pozisyonda onlarca olasılıkla selamlar insanı, o top; çemberin içinden geçene kadar yapılan mücadele çok şey simgeler aslında. 100 kat hızlandırılmış, süpersonik seviyelere ulaşan bir satranç mücadelesidir, hem de estetik olarak çok daha tatmin edici bir satranç mücadelesi. Klasikleşen her film gibi, hem keyif için izleyene hem de bu işe kafa yoran seyirciye hitap edebilir.

Oyunun yapısından kaynaklanan estetiğinin ötesinde sporu güzel kılan en önemli etmenlerden biri konusunda da asla sıkıntı çekmez: İnsan hikâyeleri. 2014 Dünya Kupası’nda da bolca var bunlardan: Arjantin’in odanızın en tatlı demirbaşı olan atmaya kıyamadığınız en eski parçası tadındaki altın jenerasyonunun son salvosunu izlemenin keyfi, NBA tarihinin en genç MVP’si Derrick Rose’un geri dönüşü, Diamantidis-Spanoulis’siz Yunanistan’ın 19 yaşındaki Giannis Antetokounmpo’ya (tek seferde yazamadı) emanet edilişi, en pırpır guard ikilisi Arroyo ve J.J. Barea’nın çılgın Porto Riko takımıyla performansı, hatta gerçek birer halk kahramanına dönüşen Türkiye’nin 77-83 neslinin son birlikteliği heyecanlandırıyor insanı.

Üstelik futbolun Dünya Kupası’nı 90’larda ve 2000’lerin başında özel kılan mistikliği de koruyor Basketbol Dünya Kupası. Hiç tanımadığımız sporcuları bulma, unuttuklarımızı yeniden hatırlayabilme adına futbol kadar ana akımın gözüne sokulmaya çalışılmayan bir spor olduğu için izleyende yarattığı keşif tatmini ve gizem çözme eğlencesi bambaşka.

Memlekette hegemon spor olan futbola hâkim güç konumundaki maço kültüründen; keyif almaktan, birleştirmekten çok ötekileştirme üzerinden vücut bulan mide bulandırıcı laf dalaşlarının gırla gittiği, patriyarka düzeninin olumlandığı, hatta bu düzenin devam etmesini sağlayan anlamsız, bizim tek başına spor diye nitelendirdiğimiz ama sadece bir spor dalının üzerinden yürüyen bütünden azade bir turnuva izleme vaadi bile bambaşka kılıyor basketbolu.

Yanlış anlaşılmasın, ülke basketbolu da parasını erke çeviremeyen erkeklerin iktidar mücadelesine çoktan dönüşmüş durumda. Altyapıdan üst yapıya kadar bu dokunmaya kıyamadığımız sporun her noktasında yapılan torpilin haddi hesabı yok. Geçtiğimiz sezon iyice ayyuka çıkan, niyeyse inatla büyük diye adlandırdığımız kulüp yöneticilerinin manasız sataşmalarının geldiği noktada bize susmak düşüyor niyeyse. İktidarsız filler tepişirken biz sadece parkesiyiz basketbolun, oyunun bizzat içinde olmaya çalışan sessiz çoğunluk.

Öte yandan basketbol yorumculuğu konusunda geldiğimiz nokta hakikaten takdire şayan. Bahsi geçen bu iktidar ilişkilerinden uzak durmayı başaran, basketbolun alt metnini okumayı bilen Murat Murathanoğlu, Caner Eler, Kaan Kural gibi adamlar sayesinde; maçoluktan uzak, sevdiğimiz oyunu ekrandan olanca samimiyetleriyle izleyiciye geçirebilen televizyon kültürümüz de oluşmuş durumda. Bir sporu yorumlayabilmek için o sporu ille memlekette profesyonel olarak yapmış olmanın gerekmediğini her seferinde kanıtlıyor olmaları da cabası. Futbolun mafyatik ilişkiler döngüsünde sırf futbolun içinden geldiği ve doğru insanlarla ilişki kurduğu için saçma sapan yorumlarına rağmen ekranda yer bulmayı başaran insanlardan mümkün olabildiğince uzak olması bile farklı kılıyor basketbolu. Dünya Kupası noktasında, en azından yayıncı kuruluş olmanın bilinciyle turnuvayla ilgili özel dosyalar hazırlayan NTV/NTVSPOR’un futbol yayını diye felaketten felakete sürüklenen TRT’nin fersah fersah önünde olduğu su götürmez bir gerçek, canlı yayın ekibi tartışılacak olsa da.

Ve hepsinin ötesinde bir sınıf mücadelesidir basketbol. ABD’deki siyah hareketinin göbeğinde yer almıştır her zaman; kazanılan haklarda, toplum tarafından kabul görme aşamasında ön planda olmuştur. Sokaktan doğan ve sokakta büyüyen bir alt kültürdür. Cinsiyet gözetmez, olması gerektiği gibi, o basketbol topunu eline alan herkes basketbolcudur artık, kadın-erkek değil. Yamuk yumuk da olsa top şeklini alabilecek herhangi bir nesne ve çember dışında bir şey gerektirmez. Yalındır; izleyene ayrı, oynayana ayrı zevk verir. Ana akıma mal olduğu noktada kapitalizmin parçası haline gelmekten kurtulamamıştır ama en nihayetinde. Ülkemizde, devletin okullarındaki basketbol sahalarının bile otopark mafyalarına peşkeş çekildiği, devasa spor salonlarında bir sürü para karşılığı oynamak zorunda kaldığınız ve dolayısıyla orta-üst sınıfın tekeline bırakılmış, neredeyse hiçbir ligi açık kanaldan izleyemediğiniz bir noktaya gelen bu sporu; en yalın haliyle, açık açık izleyebilmek için belki de son fırsatımız 2014 Dünya Kupası.

Çocukça bir masumiyetle tutulduğumuz her şey gibi bu da kayacak bir gün elimizden. İşte tam da o yüzden; basketbol.

 

YORUMLAR




DİĞER HABERLER