Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Tatlı balım Hülya!

Hülya Cevher… Hülya… Kalbi deli dolu, gözleri şen şakrak Hülya… Kafasına bir şeyi bir kez koydu mu söke söke koparıp alan Hülya… Çocuk Hülya, kadın Hülya, aşık Hülya, suçlu Hülya, anne Hülya… Bin yüzü bin benzemez Hülya… Tek istediği sekiz yaşından beri hayalini kurduğu bir hayatı yaşamak olan Hülya, bu uğurda en sevdiklerini bile üzmeyi göze almış Hülya… Hepimiz kadar kötü Hülya ve hepimiz kadar iyi. Biz ne kadar bulanmışsak çamura, Hülya’nın da elleri en fazla bizim kadar kirli. Bizim nasıl gözümüzden sakınıp, peşimiz sıra sürüklediğimiz bembeyazlıklarla sevdiklerimiz varsa bu hayatta, ayağına taş değse dünyayı yakmaktan bahsettiğimiz, siyahlar karıştırdığımız hiç istemeyerek,  yollarına çiçek olduklarımız yani, Hülya’nın da var elbet böyle sevdikleri.

Baktım ki olmuyor, Hülya’yı kimse anlamaya çalışmıyor, yapıştırıyor ‘Kötü bu, ortalık karıştırıyor!’ diye, benim bu konuda diyeceklerim var dedim. Hülya için bu kılavuz şart çünkü televizyon için yaratılan en güçlü kadınlardan biri o. Güçlü olmak demek her şey, biraz da hiçbir şey demek. Siyah demek, beyaz demek, karıştır, gri demek, grinin elli tonu demek.

 

Sekiz yaşında düşmüş aşka Hülya. ‘Ne bilir ayol sekiz yaşında çocuk aşkı!’ demeyin sakın! Öyle değil çünkü mesele! Bir adamın gözlerini ev bilip, her köşesini ezberlemek için yaş sınırı olmaz ki insanın içinde. Düştüysen bir kere, yol da yokuş da kabulündür zaten. Hülya’da her şey buraya kadar tamam aslında. Ama işte bizim bu kızımız az biraz serseri! Akışı kabullense de gidişata ufaktan (!) müdahale edenlerden. Eh, gidişat denilen de pambıkımsı bulutlardan ibaret değil, haliyle müdahaleler sonucu ellerine bulaşan da tatliş pembeler, minnoş maviler, pofuduk eflatunlar değil. Düzeltiyorum, sadece bunlar değil.


BİR:

Hülya’yı anlamamaya veya ona ’kötü’ diye yafta yapıştırmaya en büyük etken olan sahneden başlamak isterim. Kiminle konuşsam aynı şeyi söylüyor çünkü. İlk bölümlerde, Melek’in Kerim’le evlenmesine mani olmak için bütün köye rezil etti kardeşini Hülya. Babasının da yüreği kaldırmadı hal vaziyeti, veda etmek zorunda kaldık ona oracıkta. Oturup bunu savunmak için cümleler üretecek değilim zira hiçbir sebep haklı çıkartmaz böyle bir şeyi. ANCAK! Düşünürsek, reele uyarlandığında olmayacak bir şey mi? Alırım oradan no’larınızı… Bu şık için özellikle belirtmek isterim ki, derdim Hülya’yı haklı çıkartmak değil, Hülya’nın gerçekle olan bağıntısını sunmak. Bu herkesin yapacağı bir şey ve yahut doğruluğu kabul edilebilecek bir şey değil, katılıyorum ama olamaz mı, olmuyor mu? Olabilir ve oluyor. Elde var bir!!

 

İKİ:

Düğün sahnesi olmazsa olmazlardan. Kerim’in, babası Bayram Cevher’in zoruyla evlenmesi üstüne düğün gününde, nikahtan hemen sonra kaçması Hülya’yı bugünkü Hülya’ya taşıyan önemli sebeplerden. Koyunuz kendinizi Hülya yerine, çok rica ediciğim, düğün gününüzde, üstünüzde gelinlik, elinizde “Sana yüklü miktar para bırakıyorum, sen de karşılığında beni bırakıyorsun!” temalı bir mektup… Hem de sekiz yaşından beri sevdiğiniz adam size bunu yapan. “Ne susup kabulleneceğim be böyle bir şeyi, peşine düşerim; intikamsa intikam, aşksa aşk, gazam mübarek olsun!” diyenler elime mum diksin. Ha diyorsanız ki ‘Bu da benim Hülya’yı anlamama yetmedi, ne var yani bunda!’ ‘Elde var iki!!’ nidalarıyla geçiyorum bir sonrakine.

 

ÜÇ:

Üçüncü madde biraz karışık. Hatta tam bu noktada bir çıtır Dallas’a bağlanıyoruz ama aklımızı yitirmeden geri dönüş yapabildiğimiz kısımlardayız henüz. Sadece biraz (!) uzun sürecek anlatması. Geçmişten gelen bir gölgemiz var bilindiği üzere. Cem! Bilmeyen, kaçıran için kısa bir özet geçeyim. Cem ve Hülya üniversiteden tanışan eski sevgililer. Aslında başta Hülya’nın dikkatini çekmeye çalışan Cem ama işler ilerleyip Hülya hamile kalınca Cem geri adımlar atıyor. Bu noktada geri adım demek çok doğru değil çünkü ‘çetesine’ Hülya’yı tekme tokat dövdürecek kadar kendini aşmış bir zat kendisi. (Buraya da bir ‘Kör kuyularda ışıksız kalasın Cem!’ temenninizi alırız varsa.) Hülya hamile olduğunu Melek’e söylüyor, sonra da bir daha çocuğunun olamayacağı gerçeğini öğrendiği kısıma geçiş yapıyoruz. Aralar henüz boş, biraz hoplaya zıplaya gitmek zorundayız ama zorlanma seviyemiz en fazla seksek oynadığımız zamanlar kadar. Melek’in Bahar’ının aslında Hülya’nın Bahar’ı olması çok -bayağı çok- kuvvetli ihtimal. Tabii Hülya bundan bihaber, Melek de, ah Melek… Sessiz sessiz tüm gemileri batıran Melek! Melek’e söyleyecek çok lafım var ama konumuz bu mu? Değil. Değiştiriyorum.

Hülya’nın bebek sorunsalı Bahar’la sınırlı değil maalesef. Bir de Mehmet var. Filiz ile Kerim’in çocuğu. Terk edildiği düğünden sonra soluğu Almanya’da alan Hülya, şlak diye Filiz’in hamile olduğunu öğrendi. Girilen anlaşmaları, şu an Filiz’e acımak için ortada hiçbir sebep olmadığını çünkü zamanında kendi çocuğunu, bir an olsun düşünmeden pazarlık konusu haline getirmiş biri olduğunu, detayına girerek anlatırsam buralar hep yangın yeri!! Hülya’nın, Kerim’den önce, Mehmet’te yeminleri, sözleri var, dünyanın en iyi annesi olacağına dair, başına gelmiş en güzel şey olduğuna dair. Bebeğini kaybettiğini sanan ve bir daha çocuğu olmayacağını bilen Hülya’nın, şu an Mehmet’le kurduğu bağı, Kerim’i ve Cevher ailesinin olanaklarını kaybetmemek için kurduğunu hala düşünüyor musunuz? Bu da mı yeterli gelmedi, alalım sizi bir sonrakine! Elde var üç!!

1 2
Buse Savaş
10/05/2016 14:25
YORUMLAR




DİĞER HABERLER