Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Televizyonda psikoloji akımı


İster Gülseren Budayıcıoğlu olsun ister televizyonun yeni kan, yeni içerik ihtiyacı. Sebebi ne olursa olsun içinde bulunduğumuz günlerde TV’de psikoloji akımını yaşadığımızı kabul etmeliyiz. Elbette bu çok da tartışmalı bir konu çünkü hemen işin nasıl yapılması gerektiği ile ilgili en doğrusunu bilenler kendini ortalara atıyorlar. Bir kere dizi izliyoruz önce bunu kabul edelim. 

Mesela cuma geceleri Kırmızı Oda’da çiğnenen mesleki etikler ve yanlış terapiler diyelim. Ben bile yazarsak şok oldum, çiğnenen mesleki etikler ve yanlış terapiler mi? Doktor Hanım bir dizi karakteri farkındayız değil mi? Üstelik çok da harika bir dizi karakteri. Binnur Kaya dışında onu hiç kimse oynayamazdı. Hangi yaş grubunda olduğu belli değil, giyimi adeta bir yargıç havasında, değişen mimikleri ve izleyicinin duygularına göre değişen surat ifadeleri. Evet Doktor Hanım tam da bunu yapıyor. Bizim yerimize geçiyor ve danışana karşı surat ifadelerinde bulunuyor. Yani bu bir drama, en az iki sene sürecek yavaş bir terapi sürecini kim izler ki? Benim için Bir Başkadır’daki terapi sahnelerinden daha sürükleyici. Çünkü danışanlarından nefret etmiyor. Yani bu modern insanın çukuru olayından sıkılmadınız mı? Doktor Hanım bütün hastalarının bff’i olurken her bölüm daha da güçlü bir karakter oluyor. Kremler, beyazlar, pembeler, pudralar ile Alya’nın gardırobunu yenilediği bölümü hatırlayın. Gerçek bir “beni baştan yarat” değildi de neydi o? Şimdi Alya’nın yerine gelen esas kızımız Boncuk ise bence ondan daha ilgi çekici. Doktor Hanım o kadar pozitif ki üç tane yaşlı ermiş görüp, her yere onlarla giden Boncuk için “Kafası çok karışmış” gibi iyimser tutumlar sergiliyor. Karışan keşke sadece kafası olsa, Boncuk’un şizofreniden kapatılması, hemen çok ağır ilaçlara başlaması lazım. Burcu Biricik’in aşırı iyi oynadığı Boncuk ile birlikte Doktor Hanım ilk kez ilaç yazdı. Ben çok ağır, kendini bilmeden günü geçireceği sakinleştiriciler beklerken Doktor Hanım ona sadece uyku ilacı verdi. Şimdi ilaç konusu açılmışken işin biraz içinden olduğum için şunu söylemeliyim, psikiyatristlerin danışanları ile ilişkisi biraz daha Doktor Hanım’ınkine yatkındır. Psikologlar terapiye daha teknik bakar. Evet Doktor Hanım kadar içli dışlı olmazlar psikiyatristler, ama bir tavır da vardır kurdukları ilişkide. 

Geçtiğimiz cuma Doktor Hanım ilk kez ilaç yazdı (yani ben öyle biliyorum) ve ilk kez de yeni bir yöntem uyguladı. Evden çıkamayan kadına hipnoz yaptı. Öncelikle evden çıkamayan kadın konusunda bazı şeyleri açıklığa kavuşturmak istiyorum. Mesela kadının oğlu öldü, cenazesine gidemedi. Kırmızı Oda’yı abimle beraber izliyoruz. O da “Bu kadarı fazla değil mi ama cenazeye gidememek?” diye sordu. Hayır fazla değil, zaten kadının bu yüzden yardıma ihtiyacı var. Herkes istediği kadar evinde kalabilir ama dışarı çıkması gereken durumlarda çıkamıyorsa bu bir sorundur. Neyse işte bu teyzemiz despot bir koca, bir evlat kaybı ve çocuk yaşta evlendirilme travmaları eşliğinde evden çıkamıyor. (İki tane de üvey kızı vardı ama onlar tatlı kızlardı allahtan, oradan yüzü güldü kadının.). Bizim Doktor Hanım’la da zoom üzerinden seans yapıyorlar. Son buluşmalarında da Doktor Hanım kadını hipnoz etti. Evet hipnoz! Hipnoz da çok tartışılan bir yöntemdir ancak Doktor Hanım tabii ki bu tartışmaların dışında. Yalnız Doktor Hanım’ın hipnozu o kadar kuvvetliydi ki evden çıkamayan teyze bölüm sonuna kadar titreye titreye hipnozun etkisinde kaldı. En son yarı yatar biçimde büyülendiği yerden kalkıp balkona çıktı ki onu da yapamıyordu! Bu hipnoz olayında biraz Doktor Hanım’dan korktum ama o bir dizi karakteri olduğu için hemen geçti. Şimdi önümüzdeki bölümlerde terapi merkezinin gizli odalarında yatılı kalan hastaları şok tedavisi ile iyileştirişini izlemek istiyorum. (Editörün notu: Size Ryan Murphy’nin Netflix’teki Ratched dizisinden bir doz yazıyoruz, Bağlan Bey.)

NOT 1: Bu arada Kırmızı Oda’nın en gerçekçi yanı terapi merkezinin atmosferinden diziyi izleyen bize ulaşan o ağır hava olduğunu söylemeliyim. Gerçekten buralarda insanların anlattığı şeylerden ister istemez doğan ağır bir hava, bir uyku hali vardır.

NOT 2: Aşçının oğlu Bayram her hafta gelip danışabilir mi? Özel bir konu gelişti de.

TV’de psikoloji dediğimizde salı geceleri yayınlanan Masumlar Apartmanı’nından  bahsetmeden geçmeyeceğiz tabii ki. Bu şaheser sayesinde elimizde iki tane mükemmel karakter var. Gerek Külkedisi’nin üvey kardeşleri gerekse Maria Mercedes’in bir örnek giyinen kaynanası ve görümcesi gibi Safiye ve Gülben de birbirinden ayrı düşünülemez. Tanıdığımız insanlarda parça parça gördüğümüz titizlik ve temizlik takıntılarının neredeyse hepsi onlarda var. İzlerken hoşlanmamızın sebebi de bu aslında. Herkesin tanıdığı böyle temizlik takıntılıları vardır. Bir de söz konusu temizlik ise işin ucu her zaman kaçar. Bir kere başladınız mı devamı gelir. Masumlar Apartmanı önce bu temizlik olayı ile başladı ama işler sonra biraz daha genişledi. Safiye ve Gülben’in delirme sebepleri ve gittikçe travmatikleşen geçmiş olaylar. Aslında bunu sadece Safiye’ye indirebiliriz çünkü o annelerinden en kötü muameleyi gördüğü için bayağı sorunlu bir background’a sahip. Gülben sadece annesinin ölümüne tanık olmuş ve altına kaçırmaları oradan kalmış bunu biliyoruz. Gülben’in temizlik takıntısı biraz ablası Safiye’yi taklit etmekle başlasa da onun esas sorunu küçük bir psikopat olması. Safiye’yi aşktan falan biraz başka bir yere çekmeye çalışıyorlar ama Gülben’in erkek ilişkilerindeki hali bir canavara doğru evriliyor. Ama ben bu olayın sonunda nedense Esat’ın da Gülben’e karşı bir şeyler hissedeceğini düşünüyorum. Çünkü bu bir dizi! 

Çarşambaya gelirsek bir Gülseren Budayıcıoğlu bir de yabancı uyarlamamız var: Doğduğun Ev Kaderindir ve Sadakatsiz. Bence artık bu sezon itibariyle DEK psikolojik bir dizi değil ama DNA’sı gereği buraya koyuyorum. Neden artık değil peki, çünkü bir aşk üçgenine döndü dizi. Zeynep’in patronu ile olan fazla içli dışlı ilişkisi sizce de biraz fazla değil mi? Bir stajyer olarak odasından çıkmamalar, özel ilgiler, beraber yurtdışı iş gezileri, motorlara binmeler… Yani bütün bunların dedikodusunu ofisteki kızlar eminim sabahlara kadar yapıyordur. Aslında ben Doktor Hanım’ın da Zeynep’e bu konuda söyleyeceklerini merak ediyorum. Zeynep’in yakışıklı ve oldukça çekici patronu ile ilişkisi herkesin dedikodu malzemesi olabilir, Doktor Hanım “Patronu ile yaşadığı deneyim aslında bir ilişkide gerçekten olması gerekenleri ona gösterebilir” diye içinden geçirebilir ama Mehdi bu konuda hiçbir şey yapamaz. Aynı yerden ev tutmalar ne demek ya Mehdi? Umarım sırf Mehdi ile Zeynep’i bir araya getiricez diye Prince Charming Patron’u kötü adam yapmazlar sonradan.

Son zamanların yeni fenomeni Sadakatsiz’e gelirsek… İlk bölüm işlenen paranoya sonucu herkesten şüphelenme, hepimizi ekrana kiltiledi. Ancak sonra Derin ve Volkan’ın iğrençlikleri diziyi atlaya atlaya izlememe sebep oldu. Her sahnede hep Asya intikam alsın istiyorum. Asya da başka bir deli tabii ama en azından bu deli bizim deli. Bize kazık atan insanlara yapamadığımız şeyleri yapması ile içimizde bir yerleri soğutuyor.

NOT: Volkan iki yıllık zaman aşımından sonra saçını mı boyatmış? Bu adamı daha itici nasıl nasıl yaparız diye bir toplantı yapıldı ve bu karar verildi galiba.

Alev Alev’de de bazı psikolojik sorunlar var. Çelebi ve İskender isimli kardeşlerin sosyopatlığı, Cemre’nin sahte ruh hastalığı falan ama bence onlar ilgi çekici değil. Zuhal Olcay’ın yani Tomris Başhekim’in kızı yaşıyor gibi yapmasını psikolojik bir reddetme sandığımız o ilk bölüm çok fenaydı. Ben Şimal’in ölümünü reddettiği için Rüya’ya kızı gibi davranacak sandım ama olay Şimal’in kocasıymış. Torununu ve onun parasını damadına yedirmemekmiş. Keşke Tomris Başhekim kızının ölümünü reddeden ve Rüya’ya kızı gibi davranan bir deli olsaydı çünkü Şimal’in eski kocasına bakamıyorum. Her şeyi ile çok itici. O adamı dizide gören kanalı değiştirebilir.

Perşembe akşamlarının bir başka ‘psychologically challenged’ dizisi de Sol Yanım. Sadece bol bol yakışıklı erkek yok. Kendini zengin sanan deli bir anne de var. Üstelik kendini zengin sanan kadının kızı da okulda zengin numarası yapıyor. Geçen gün kızına “Benim gerdanlığım kasada mı?” diye sordu. Kızı da yazık “Hangi kasa…” diye cevap verdi. Evet bu deliliğin dışında dikkatinizi çeken kısmı biliyorum başroldeki kızın zengin numarası Adını Feriha Koydum’dan beri yoktu. Bu dizinin bazı özellikleri var: Defne Samyeli, aşırı yakışıklı erkekler (evet dizinin çocukları çok yakışıklı, zaten sürekli karın kası izliyoruz. Yalnız benim favorim mahalledeki hapisten çıkan serseri Barbar) ve zengin numarası yapan kızın aşırı normal bir tip oluşu. Yani bu kadar düz, bu kadar halktan bir kız olamazdı. Hem annesi deli, hem zengin numarası yapıyor hem de gerçekten halktan kız.

NOT: Bir Adını Feriha Koydum bonusu da bu sefer rocker rolü ile AFK’dan tanıdığımız Lara’nın ekranlara geri dönüşü. AFK’dan bu yana kaç yıl geçti ama Lara hala gençlik dizilerinde oynayabiliyor, valla bravo, üstelik de çok zayıflamış.     

Ve gelelim TV’de psikoloji içerikli son yapımımıza. Kefaret. Ne yalan söyleyeyim Nurgül Yeşilçay, Mert Fırat falan görünce kayıp kız atmosferinde yine eski usül Yağmur Zamanı, Aşk ve Ceza tarzı bayat yetişkin, muhtemelen ilk evliliklerini bitirmiş ya da o ilişkide mutsuz olduğunu fark edecek dul kadın-erkek ilişkisi gibi bir dizi gelecek sanmıştım. Ama hiç de öyle değil. Tamam yine aynı bir ikinci baharlık söz konusu ama karakterler çok güzel. Uzun zamandır acılı anne karakterlerinde ortalıkta bağırma ve safaletin kitabını yazan Nurgül Yeşilçay önce aşırı sinir bozucu bir iki çocuk annesi, müzik öğretmeni, doktor eşi bir anne olarak karşımıza çıkıyor. Çok emin hayatından ve çok mutlu. Kendi bildiklerinin doğruluğundan da çok emin. Hatta bu iyi niyetli kibirle komşusu Meltem’i bile nüfusuna almış diyebiliriz. O değil ama kocası gerçekten almış bu arada. Tabii ki bu mükemmel hayat da yine ihanetle çalkalanıyor. Doktor kocası ile en yakın arkadaşı Meltem’in ilişkisi var bu sırada kızı kayboluyor. Kızını arayan komiser Mert Fırat falan sonra hoop günümüze geliyor ve olaylar olaylar. Geçen beş yıl içinde Zeynep yani Nurgül Yeşilçay bayağı delirmiş. Yani lafın gelişi. Çünkü kızı kayıp. Büyücülere, dedektiflere, mafyalara kızını bulsunlar diye saçtığı parası bitmiş, bütün ömrünü neredeyse kayıp programlarında geçirmiş-muhtemelen Müge Anlı-, eviliği bitmiş çünkü kocası ve bff’inin ihaneti ortaya çıkmış soruşturma sırasında, diğer çocuğu ile arası açılmış çünkü bir şekilde kızının kaçırılmasından onu sorumlu tutuyor benzin istasyonunda tek başına tuvalete götürdüğü için, yani iyi cozutmuş Zeynep. Ve Nurgül Yeşilçay o kadar iyi ki! Bu kadar siniri bozulmuş ve acı çekmiş aynı zamanda da komik ve hala çabalayan bu kadını çok güzel canlandırıyor. Çünkü mükemmel değil. Bu bahsettiğim boşanmış kadın-erkek aşklarını anlatan dizilerde hep mükemmel karakterler vardı. Zeynep bayağı normal bir insan, yaşadığı her şeye rağmen. Bütün bunların arasında aşık da olmuş bu arada. Mert Fırat’ın canlandırdığı komisere… İtiraf edeyim Mert Fırat uzun zamandır yakışıklılar listemde yok ama bu Kefaret’teki komiser rolü ile tekrar girdi. Karakteri kızını ararken Zeynep’le yakınlaştığı için bu beş yıl içinde polislikten ihraç edilmiş (daha çetrefilli de o olay yazamadım artık o kadar, izleyin). Ve Mert Fırat hala Zeynep’in peşinde. O lost halleri, giydiği düz adam kıyafetleri, hali tavrı; bir seksoşluğunu geri kazanmış Mert Fırat adeta. Zeynep’in eski kocası olan Doktor’dan hiç bahsetmeye gerek yok. Hem çok bet, hem çok aksi, hem de çirkin. Evin içinde gözlüklü bir kirpi var gibi. E Zeynep tabii Komiserle gözü gönlü açılmıştır. Peki bütün bunlar olurken Zeynep’in kızı nerede? Mert Fırat’ın eski sevgilisi Nil’in kayıp kızı bulması için tuttuğu medyumlar bile bunu merak ediyor (bulsunlar istiyor çünkü o zaman Zeynep ile aralarındaki şeyin biteceğini düşünüyor. Dizideki herkes sevdiklerine takıntılı yani.). Şu an kayıp kız işi çözülmüş gibi. Çünkü kanser hastası bir adam ölmeden önce Zeynep’e “Bu senin kızın, benim kızım öldüğü için senin kızını kaçırdım” dedi ve öldü. Ama bu kadar kolay çözülmüş olamaz ve ölen adamla ilgili şöyle infolarımız var: adam polisiye meraklısı, ve kızım öldü dediği kazada karısı ölmüş kızı değil. Muhtemelen Zeynep’i televizyonda gördü ve öldükten sonra kızı yalnız kalmasın diye böyle bir tezgah yaptı. Polisiye merakı kaçırılma olayı ile  ilgili detayları nereden bildiğinin kanıtı. Ayrıca DNA testini de ölen adamın doktoru yapıyor? Yani bu kadar görünen köy kılavuz istemez. Bir de yılan en yakın arkadaş Meltem’in sakladığı bir kız var ama bence o da değil, orada Meltem şantaja uğruyor. Yani Zeynep’in kızı nerede bilmiyoruz. Kızın nerede olduğu dizinin adıyla ilgili. Yoksa neden adını Kefaret koysunlar?     

 

BAĞLAN KESKİN



YORUMLAR




DİĞER HABERLER