Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
‘Ultra’ sonuna kadar cesur

Kadın, Erkek, Elma.

Yerli dizilerde ‘gerçek’, inandırıcı kadın-erkek ilişkilerine pek yer verilmediğinden sıklıkla şikayet ediliyor. Ama iş pratiğe gelince TV kanalları ve çoğunlukla yapımcılar, dolayısıyla senaristler de temkinli bir vasat çerçevesinden pek az uzaklaşabiliyor ya da uzaklaşma şansı bulabiliyor. Gerekçeler hazır: “Bizde bu tutmaz… Bize uymaz… Arz talep meselesi…” Bu arz ya da ‘haz’- talep meselesi geniş boyutlarıyla ele alındığında kazın ayağı biraz farklı… Popülerlik ve ticarilik olguları nedeniyle televizyon anlatısı tabii ki bir parça muhafazakar olma eğiliminde. Diyelim, ‘tedbiren muhafazakar’ ve bu çok da anlaşılmaz bir durum değil. Ancak bizimki gibi ifade edilenle gerçekte yaşananın büyük farklılıklar gösterebildiği toplumlarda bu, ‘anlatılabilir olan’ın sınırlarını fosforlu kalemle çiziyor. Televizyonda anlatılan, anlatılabilen hikayeler bazan hayatın epey gerisinde kalabiliyor. Elbette o ‘anlatılmayan’ kısım da, çatlaklardan yayılan ışık gibi çeşitli şekillerde hikayelere sızıyor. Güzelce sızdığında ortaya tadına doyulmaz işler çıkıyor ama bu durum bir başka yazının konusu olsun. Şimdi formata, hikayeye ve karakterlere dair seçimlerinde başından sonuna kadar cesur olabilmiş az sayıda yerli yapımdan birinden, 1 Erkek 1 Kadın’dan söz edeceğiz.

8 Aralık’ta Star TV’de yayınlanan 138. bölümüyle ekranlara veda eden dizi, sonuyla da bir ilke imza attı. Yerli televizyonlarımızda ilk kez, bir dizinin finalinde daha evlenmeden bebek sahibi olmaya hazırlanan bir çiftin heyecanına ortak olduk. Zeynep ve Ozan ultrasonda bebeğin kalp atışlarını dinlerken ‘Ultra Son’ esprisiyle gelen final, hem hüzünlendirdi hem de ufak bir zafer duygusuyla gülümsetti.

Zeynep ve Ozan, yatak odasında neler olup bittiğine dair en çok fikir sahibi olduğumuz yerli çift.

Dizinin orijinali Un Gars, Une Fille isimli, yapımcı ve komedyen Guy A. Lepage imzalı bir Kanada yapımı. 30’u aşkın ülkeye uyarlanan dizinin Fransa’dan sonra en popüler olduğu yerse, Türkiye. Diziyi keşfederek 2008’de Türkiye’ye taşıyan kişi, cesur bir kadın: Müge Turalı Pak. Dizinin yapımcısı ve genel yönetmeni Pak, bilinçli ve çok da isabetli bir tercihle orijinaldeki sıralamayı değiştirerek diziyi 1 Kadın 1 Erkek adıyla uyarlamayı tercih etmişti. Bazı ülkelere zaten baştan evli olarak uyarlanan çift için de, nişanlılık tercihi kullanıldı. Zeynep ve Ozan yerli dizilerimizin bildik, aileleriyle yaşayan, cinsellikte belli sınırları aşmayan (yani görünüşte, anca dudağı dudağına değen) nişanlılarından epey farklıydılar. Birlikte yaşayan, hayatlarını ve cinselliği özgürce paylaşan birer sevgili olarak tanıdık onları. Dizi, ilk yıllarında Digiturk TürkMax kanalında yayınlandığı için ulusal kanalların çizdiği muhafazakar sınırlardan görece azadeydi ama bu yine de cesur bir tercihti. Dizi sürelerinin hunharca uzadığı bir dönemde iki karakter, tek kadraj, HD bir el kamerası, yedi dakikalık bir formatla izleyici karşısına çıktığı için de farklıydı 1 Kadın 1 Erkek. 2012’de Star TV’ye geçerken, orijinalinde olduğu gibi, 1 Erkek 1 Kadın adını aldı ama yine 80-90 dakikalık sürelere direnerek evrensel sınırlar içinde, 45 dakikada kaldı.

Dizi sosyal medyanın olanaklarından da başından itibaren yenilikçi bir biçimde yararlandı. Skeçlerin Facebook’la yayılan kısa versiyonları ve ekranda yer verilmeyen, internete özel skeçlerden Zeynep’in, tweet’inin bazan yayınla eş zamanlı olarak Twitter’a düştüğü hesabına dek…. Bu başarılı stratejiyle, dizileri büyük oranda TV dışı mecralardan takip eden, görece genç ve yerli dizilere burun kıvıran azımsanmayacak bir kitleyi de ‘kavramayı’ başardı. Ancak izleyicileri bu kitleyle sınırlı kalmadı; farklı kesimlerden, 18’den 80’e pek çok diziseverin gönlünde de taht kurdu. Dolayısıyla, TV profesyonellerinin tepesindeki daimi Demokles kılıcına, bizdeki “ama elalem ne der”in TV karşılığı ‘Total’e dair ezberleri de, biraz olsun, bozdu. Şöyle veya böyle, şurada veya burada, izleyicimizin ‘özgür aşk’la sanıldığı kadar büyük bir derdinin olmayabileceği duygusunu doğurarak bir nefes aldırdı en azından.

Günlük hayatın pek çok farklı anında en doğal halleriyle gördük çifti…

Dizi, meme kontrolünden Sex Shop’a, orgazm taklidinden ‘azdığını söyleyebilen’ bir kadın ve yerli yersiz ereksiyonlarından haberdar olabildiğimiz bir erkek karaktere varana dek, yerli TV’de sekse dair ‘anlatılamaz olan’ın çerçevesini bir güzel genişletti. Başarısı bu cinsel cesaretiyle sınırlı değildi. Demet Evgar ve Emre Karayel’in berrak su gibi doğal oyunculukları, alışılmadık görsel formatı ve bir çiftin gündelik hayatının her alanına dair malzemeyi başarıyla kullanan metinleriyle de ekranlarımızdaki iyi ve cesur dizilerden biri oldu. Bizdeki kadınlık ve erkeklik anlatısının en azından şehirli bir orta sınıfa dair kısmındaki ezberlerin tatlı tatlı sarsılmasına katkıda bulundu.

2012’de Star TV’ye geçip anaakım TV’de izleyicinin karşısına çıktığı andan itibaren “topluma kötü örnek olma” varsayımının bildik kara bulutu dizinin tepesine çöreklendi elbette. Ama bu alanda dönen tartışmalar da dizide apar topar bir evliliğe yol açmadı. Evet, dizinin son sezonunda çiftin evliliğinin hep gündemde olmasının bu baskıyla ilgili olduğu düşünülebilir. Ama hikaye edilenin bir ‘çift’ ve dizinin kültürel değil türsel sınırları içinde, yani yalnız bizde değil, dünyada da evliliğin varılması beklenebilen bir son olduğu düşünülünce, bunda bir gariplik ya da ‘taviz’ yok. Yapımına hazırlanılan filmde, çifti büyük ihtimalle nikah masasında bir göreceğiz. Ama dizi, ekranlara ‘düğün dernek’le değil evlilik dışı bir çocuğun sağlıklı kalp atışlarıyla, mutlu mesut veda etti. Bu da bir yerli dizi için az ‘ultra’ bir son değil!

ETİKETLER : zehra çelenk , ekranella
YORUMLAR




DİĞER HABERLER