Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
“Benim babam belli değil mi şimdi?”
Sezon: 1 Bölüm: 30

Şimdi izninizle ben bir atarlanacağım. Bir daha Hande Erçel’e oyunculuğu kötü diyen olursa, her yerini çimçiririm onun. Şimdi böyle karşıt grup oldunuz filan -ki bence dev gereksiz bir olay bu, neyi paylaşamıyorsunuz?- hadi tamam ama gerçekten sadece sinir etmek adına bile yapsanız bunu çimçiririm. Ben çok ağlarım, ben komedi filminde bile ağlayacak yer bulur, ağlarım. Ama ben Ali’nin Hoşçakal’ı söylediği sahnedeki kadar hiçbir filmde ya da dizide ağlamadım. İkinci sıraya da Selin’in önce kulaklarını tıkadığı, sonra “Benim babam belli değil mi şimdi?” diye sorduğu ve son olarak yastığı koltuğa vurup ağladığı sahneleri ekliyorum. Hande Erçel devleşmesi gereken anları öyle güzel almış ve yansıtmış ki. Tolga Sarıtaş çekilmesi gereken noktada öyle güzel reverans yapıp çekilmiş ve bırakmış ki sahneyi. İkisi arasındaki uyum mu dersiniz, ne dersiniz bilmem de bir şey var ve inanılmaz çekiyor. Madem oyunculuktan girdik belirtmeden geçemeyeceğim. Berk Atan çok iyi değil miydi bu bölüm? Kendini çok iyi ifade edemediğini düşünüyordum, bir şey koysa ortaya bir hafta, sanki öte hafta geri çekiyor gibi geliyordu. Bu bölüm büyük bir patlama yaptı. Gerek Rana’yla tartıştığı anlarda gerek Nazlı’yla karşı karşıya geldiği anlarda. Alkışlar ama bu bölümün en büyük alkışı, kimse kusura bakmasın, Hande Erçel’e. Saygı ve sevgiyle.

 

Ali gözlerine anlamı yükledi de, çıktı saklandığı yerden. Çünkü Ali, kendini boş verip sevdiğine üzülenlerden. Çünkü Ali, kendi derdinde kaybolurken, Selin’in derdinde “Bulacağız ve ben burada olacağım,” diyebilecek kadar koca kalplilerden. ‘Sevdiğinin canı bir yansa, sevenin bin yanar’lardan Ali de. Çaresiz bakışları da buradan. Oyun arkadaşını ondan başkası acıtmamalı. Çünkü Ali acıttığı yerleri tanır, dolayısıyla öpeceği yerleri de. Başkasının açtığı yaraya da sahip çıkar Ali, kollarında avutur, kuş tüylerinin arasından tüy kadar hafif ama anlamlı sarılışlar bırakır,  gözyaşından öper ama bilemez işte tam neresinden tutsun. Her yeri mosmorsa bir insanın neresinden uzanabilirsin ki kaldırırken? Bu noktada devreye Ali ve Haluk ilişkisi giriyor işte. Ali, yarası saklılardan. Ali, morlarıyla kendini kaldırmak zorunda kalmış bir Mavi. Ali ve Selin aynı yerden yarım bırakılmışlardan. Ali’yle Selin’in baba masalları, aynı yerinden çıt-kırılmışlardan.

Kızıyoruz ama yaptı mı da çok güzel yapıyor Deniz’ciğim Dargı. Yastık savaşı klişe olduğu kadar eğlenceli. Böyle neşeli bir olayın içinden, öyle acıtan bir sahne çıkarmak ve bunu bu kadar samimi yaratmak, biraz oyuncu biraz senarist işi. Ellerinize sağlık.

Sen öyle sana benzeyen her şey gibi erirken avuçlarımda…

Selin bir kar tanesi oldu o yastık savaşında. O tüyler kar tanesiydi, Selin onların arasında en güzel ve en ihtişamlısı ve en kırılmışı. Selin, Ali’nin avuç içlerinde eridi. Selin, kendi kalbinde eridi. Selin, annesine ayrı yok oldu, Nazlı’ya ayrı, Peri’ye ayrı. Selin kendisi dışında üç kişi için vurdu o yastıkları umarsızca. Selin’in koca gözlerine de koca kalbine de alevler oturdu. Kar taneleri hiç olmadığı kadar hızlı eridi ve yok oldu. Yok olmaklar yetmedi, yağmurlar yağdı. Fırtınayla harmanlanmış yağmurlar. O da yetmedi, “Bulalım!” dedi. Bilmedi, öğrendiği daha da yakacak. Bilmedi, sırf Ali için Ali yüzünden bile tiksinerek baktığı aslında ona nefesini üfleyen. Bilemedi, uzaydaki çocuğun yaralarına sarılan koca gözlü kız, yaraları tahmin ettiğinden daha aynıydı kalbini bölüştüğüyle. Durabilir mi? Şu saatten sonra durmaz. Durmalı mı? Şu saatten sonra asla. Selin bilinmeze yürürken, aslında yakınen tanıdığına aynı zamanda, Ali orada kalsın, yanı başında. Başka türlüsü imkansız. Başka türlüsünü düşünmek bile göz yaşartıcı. Lütfen.

1 2
Buse Savaş
12/01/2016 14:32
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR