Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Güneşin Kızları: Dökülüş

*Bir diğer geleceğim nokta da Güneş. Güneş’in anlamsız hareketleri, Haluk’a gereksiz fazla düşkünlüğü, kızlarını sanki komşunun çocuklarıymış gibi sadece ortada kötü bir şey varken hatırlaması, Rana’ya açtığı yakışmayan savaş, Ahmet’e olan aşırının aşırısı güveni ve beraberinde iç dökülmeleri... Liste uzar gider. Bu kadın hikayenin başında sırf Nazlı evliliği, Haluk’u istemiyor diye dönmeyi geçirmedi mi kafasından? Haluk’un yaptığı ilk hatada İzmir’e kaçıp, evine dönmeyi düşünürken kıyılardan döndürülmedi mi taraflarca? Hangi ara, hangi sebeple “Ben Haluk’a her koşulda güvenirim,” kafasına girdi bu kadar?  Arada bir çok şey yaşandı evet, Türkan Dargı olduğunun ortaya çıkması, tecavüze uğradığını anlatması, Zafer’in gelişi vesaire ama ben burada, Haluk’a bu dünyalar kadar olan güvenine bir sebep göremiyorum. Ben mi kaçırdım bir şey, kendimden şüphe ediyorum. Varsa bildiğiniz, gördüğünüz söyleyin lütfen. İnsan evladının kararlarını, ağzından çıkanları iki kere, hatta kaç iki, 5-10-15 kerelerce sorgular da, kocasını niye sorgulamaz? Bir kere yaptı, ağzının payını aldı, haksız çıktı diye köşesine çekilip, sinecek bir kadın değil ilk bölümlerde tanıdığımız Güneş. Hele ki hayatında güvendiği kim varsa kazığını yemiş biri olarak, ben olsam gölgemi bile sorgulardım. Ya da sadece Haluk’tan yana değil de, genel bakalım, Ahmet’e bile sormadan soruşturmadan güvenmiş biri olarak, kızlarına neden hep aynı muamele? Tamam kızlar da az değiller ama bu kadar da olmaz ki canım. En acilinden Güneş’e de bir el atılmalı, zira bana yavaştan bir afakanlar bastırmaya başladı karakter. Güneş’te çocukluğundan vurulanlardan, dolayısıyla bazı hal ve hareketlerinin anlamsızlaşmasını sindirebilirim ama baştan sona yamuk gidiyorsa elimden gelen bir şey, maalesef yok.

*Genel bir bakarsak, eleştirmek asla haddime değil, ancak, sıkı bir izleyici olarak hissettiklerimi yazabilirim buraya. Sırların bir iki ortaya çıkması, bekletmemesi inanılmaz mutluluk veren bir şey olsa da, ortaya çıkan her sırdan sonra, alakalı olan en az bir kişinin sanki hiç olmamış gibi ortadan kaybolması ya da yaşananlar hiç yaşanmamış gibi silikleşmesi ucundan can sıkıcı. Misal, Zafer’e n’oldu? Haluk tamam halledicem dedi gönderdi Zafer’i, nereye gönderdi, niye gönderdi, neyi halletti Haluk kişisi? Zafer’in bu hikayeye etkisi sadece Selin’in Ali’ye çözülmesi miydi? Ali’nin soluğunu keserim diye attırıp, sevgisinin derinliğine bir kez daha inandırması mıydı bizleri? Güneş’in tecavüz mevzusunu Selin’in bildiğini öğrenmesi miydi? Hadi bütün bunlar bir yanda dursun, Nazlı’nın babam da babam diye tutturması nereye kaçtı? İkizini bile karşısına alan Nazlı’da film gerçek oldu galiba, sildirdi hafızayı, unuttu babasını! Misal 2, Melisa, Haluk’un annesine benziyordu ya hani, Haluk ödettiği her bedelden sonra Melisa’yı hapsedip, dizlerine yatıyordu, af diliyordu, güya annesinden. Hani nerede? Adam hayatının yıkımını yaşadı, oğlum dediğinin oğlu olmadığını öğrendi, nerede anne? Güneş’le birlikte gerek kalmadı mı Melisa’ya? Haluk hangi ara elinde tuttuğunu sandıklarından bu kadar kolay vazgeçebilir oldu ki, Melisa bu kadar çabuk silindi? Melisa neden sırf ara bozmaya çalışan kara kedi durumuna geldi, silikleşti? İlk bölümlerde Nazlı’ya şöyle bir gözlerini süzdüren Mert nerede, misal 3? Kanat Heparı nerede? Yurtdışına mı kaçtı, kaçtıysa ablasından mı kaçtı, ne ile kaçtı? Deniz’ler Dargı’lar, Cenk’ler Boğatur’lar ters köşeyi, böyle bekletip bekletip, hoooop gümmm yapmayı çok seviyorlar, yaşadık gördük, biz de tamamız bunlarda, ki 26 bölümdür buralardayız. Ancak sinek küçük mide bulandırıyor işte. Minnak minnak olumsuzluklar kafa kurcalıyor. Biz de biraz sabırsızız galiba ya, şu an bir düşünmedim değil, neyse. Onlar yaparlarsa güzelini yaparlar, sabreden dervişi muradına er geç ulaştırırlar diyelim biz.

*Son olarak, değinmeyi çok istediğim ancak yıkıntıların arasından bir yol bulup da değinemediğim bir nokta daha var. Müzikler. Durumlara göre seçilen, Tolga Sarıtaş’ın sesinden dinlemeyi pek sevdiğim şarkılar şöyle bir tarafta, Soner Avcu bir tarafta. Bağlantısından tam olarak emin değilim, araştırmalarım sonucunda da pek bir şeye ulaşamadım ancak Süreç Film bünyesi altında işler yaptığını düşünüyorum. Süreç Film’in diğer bir projesi olan Aşk Yeniden’de imzasını attığı şarkılar var zira. (Yanlış bir şey söz konusuysa lütfen düzeltin, dediğim gibi pek bir şeye ulaşamadım kendisiyle ilgili.) Sesi insanın ruhunu okşuyor, dizi içinde dinlenen kısımlar şöyle bir dursun köşede, ıssız bir ortamda, kulaklıklarla ve yüksek bir sesle dinlenince devleşiyor, devleşiyor, devleşiyor. Bıraktığımız köşeden alırsak, dizi içine ve yaşananlara koyarsak, sözler, müzik, dizinin 3-4 dakikalık özeti gibi geliyor.  Güneşin Kızları’nda, 10. bölümde tanıştığımız Yalnızlıklar’dan beri, şarkı listelerimin vazgeçilmezi olmuş durumda her yeni gelenle. Alkışlarımı ve tebriklerimi raptiyeledim buraya. Devamının gelmesi ve AVM’lerden elimizde albümüyle çıkmak umudumu da tam buraya.

Aslında sadece izleyeceğimiz bölüm üzerine tahminlerimi yazacaktım ama aldı başını gitti, meğer ne çokmuş içimdeki sesler. Öyle bir dökülüştü işte. Lakin üstüne basa basa, altını çize çize belirtmek istediğim iki şey var: Bunlar benim şahsi düşüncelerim, ekran başındaki biri olarak hissettiklerim, tahminlerim. Bu kadar. Tutar tutmaz, göz önüne alınır, göz ardı edilir, ilgililere ulaşır ulaşmaz bilinmez. İzleyip göreceğiz birlikte. Bu bir. İkincisi, yukarıda da belirttiğim gibi, eleştirmek asla haddime olan bir şey değil, ancak buradaysam, yazıyorsam aklımdan kalbimden geldiğince, gördüğümü, bana yanlış geleni yazmakta, doğru gelenleri, güzellikleri yazmak kadar borcumdur. En derin saygılarım ve sevgilerimle.

Güzel günler.

1 2 3
Buse Savaş
21/12/2015 11:05
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR