Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Tepkilere rağmen sürdürülen başarı: Haremin/ Kadının fendi ecdadı yendi

 

Dillendirmeden Reddetmek: Eleştirilere Dair Genel Bir Değerlendirme

Popüler kültür ürünleri, günümüzde halk ve siyasi otoriteler tarafından, çoğunlukla ciddiye alınmazlar. Fakat Muhteşem Yüzyıl’a yönelik muhafazakâr-milliyetçi kesim tarafından verilen tepki, bu kanıya ters düşmektedir. Nitekim bu cenah içinde popüler kültürün gücü abartılmış ve buna bağlı olarak tepkilerin dozu artmıştır.

“Geleneksel değerlerin” tehdit altında olduğunu fark ettiği an, muhafazakâr-milliyetçilik, tepkici bir ideolojiye dönüşebilir. Dolayısıyla bu kesimin diziye yönelik yaklaşımını bu perspektifle okumak yerinde olacaktır. Türk muhafazakârlığında saray, “ideal bir mekânı” tarif eder. Zira “ecdad”ın yaşadığı yerdir ve bu “ecdad”, İslam sancağının taşıyıcısıdır. Doğal olarak saraydan İslam’ı soyutlamış olan kurmaca bir dizi olsa dahi, buna direnilecektir. Çünkü sağ ideolojilerin nezdinde kitle, güruhu ifade eder ve her şeyden çabucak etkilenecek bir yapısı vardır; “halk bunları izleyip etkileniyor”, “halk yanlış yönlendiriliyor” şeklindeki sözler, bu anlayışın yansımasıdır. Sağ için kitle, etkiye açık bir topluluktur ve medya tarafından yönlendirilmesi kolaydır.

Dizinin yeni-Osmanlıcılık fikri üzerine oturabilecekken buna alternatif bir anlatımı benimsemesi, iktidarın ve Türk muhafazakârlığının hedefi haline gelmesini kolaylaştırmıştır. Bu bağlamda dizi, o alandaki resmi söylemin dışına çıkmıştır ve kurmaca dahi olsa, iktidarı rahatsız eden bir yapısı vardır. Daha önce de belirtildiği gibi, muhafazakâr-milliyetçi ideolojilerin diziye yönelik suçlamaları, “gerçekliği çarpıttığı” iddiasını içeriyordu. Bunu savunmakla aslında, “gerçeği biz biliriz”, “biz farklıyız” şeklinde bir tutumu benimsedikleri ifade edilebilir. Bu yaklaşımın özcü bir içeriğe sahip olduğu da aşikârdır. Muhafazakâr-milliyetçilik ve iktidar, diziye yönelik yaklaşımlarıyla tarihi dönemin koşullarına göre anlamak gerektiği noktasında eksik kalmış ve daha çok geçmişe bugünden bakma eğiliminde olmuşlardır.

Diziye dair eleştirilerin en ilginç yanını ise, kadın meselesi oluşturuyor. İktidar tarafından yapılan neredeyse tüm açıklamalarda, Hürrem Sultan veya diğer kadınlara hiç değinilmediğine şahit oluyoruz. Başbakan’dan hükümet yetkililerine kadar hemen herkeste kadınları “görmezden gelme eğilimi” hâkimdir. Buna karşılık Kanuni’ye yapılan yoğun vurgu ve “ecdad” nitelemesinin sıklıkla yinelendiğine tanık oluyoruz. Bugünden bakıldığında, Türk muhafazakâr-milliyetçi kesimin hafızasının esas olarak Padişahlar üzerinden şekillendiğini ve bunun söylemlere yansıdığını iddia edebiliriz. Muhafazakârlığın, daha çok zaferler üzerinden tanımladığı Osmanlı döneminin esas aktörleri, padişahlardır ve onlara yönelik “olumsuz” ithamlar mutlak suretle reddedilir. Yine Osmanlı-İslam uyumuna halel getirecek her türlü tavır, daha baştan yok sayılır. Türk resmi tarih anlatısında, Osmanlı’daki kadın figürler çoğunlukla, “felakete sürükleyen kadın” olarak kodlanmıştır. Ve yine bu felakete sürükleyen kadınların başını Hürrem Sultan çekmektedir. Her şey onunla başlar; kadınların yönetim işlerine “burunlarını sokmaları”nın “muhteşemliğin sönümlenmesi”nin sebebi, hep o’dur. Hürrem kendinden sonra gelen kadınları da etkiler; kadınların devlet işlerine müdahaleleri

artınca, Osmanlı yıkılır. Öte yandan, Padişah eşlerinin çoğunlukla yabancı uyruklu kadınlardan oluşması da ayrı bir tartışmanın konusudur. Resmi tarih, özcü açıklamaları referans alarak, padişahların yabancı kadınları seçmesinin “Türk soyu”nun zayıflamasına sebebiyet verdiğini vurgular. Buna göre kadınların yabancı olması, Osmanlı’nın yıkılmasını hızlandırmıştır9.



Eleştirilerde değinilmeyen bir diğer nokta ise, “şehzade, damat vs” nin katledilmesi mevzusudur. Osmanlının o dönem için bilinen bir gerçekliği olan “oğul/kardeş katli” yasasına, özellikle hükümet tarafından yapılan açıklamalarda hiç değinilmemesi şaşırtıcıdır. Bu gerçekliğin inkârı veya reddi söz konusu değildir. İktidara göre, Osmanlı “ideal” olanın temsilcisidir bunun dışında gösterilen tüm ayrıntılar “çarpıtmadır.” Harem mevzusu sert tepkiler görüp açıktan reddedilirken, diğer anlatılar (iktidar savaşı sırasındaki ölümler, kadın vs.) karşısında “suskun bir reddediş” söz konusudur. Genellikle o mevzulara hiç girilmeden sarayın ve padişahların “ihtişamı”ndan sürekli dem vurulmuştur. Hafızanın belirleyicisi olan, “muhteşem erkeklik” unsuru “ecdat”ın bir bileşenidir. Bu “ecdat” geçmişte kalmamıştır aksine bugünün belirlenmesinde oldukça etkilidir. Kanuni’nin kişiliğini olumsuz bir biçimde temsil edecek her hangi bir anlatı, aynı zamanda yeni-Osmanlıcılığa da zarar verecektir. Yani Kanuni söz konusu olduğunda eleştirilerin dozunun artması, Kanuni’nin “muhteşemliği” geçmişle sınırlı olmadığı anlamına gelir.

 

9 Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için, Ali Kemal Meram’ın “Padişah Anaları” (Toplumsal Dönüşüm Yayınları) kitabına bakılabilir.

1 2 3 4
Mehmet Figan
06/07/2016 11:29
YORUMLAR




DİĞER HABERLER