Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Üç dil bilirim, birisi Almanca*

Bu haftaki konumuz gurbetçilik sevgili Ekranella’cılar. Bu öyle bir konu ki, dışarıdan bakıldığında pek bir anlam ifade etmiyor, üstelik TV temsilleri sıkıcı bile olabiliyor. Fuat Ergin’in şarkısında diyor ya “akşam olsa da yatsak, robot olup altıda dükkanı açsak” onun gibi biraz.

Gurbetçilik sinemamızda uzun yıllardır, dizilerimizde ise 90’lardan bu yana işlenen bir tema. Anavatanlarında dikiş tutturamayan insanlar mı, yoksa daha bağımsız ve ilerleme hırsı içinde kişiler mi? İki yaklaşım da ne doğru, ne de yanlış. Ama bir insanın bir başka ülkeye göç etmek için çok farklı motivasyonları olabileceği kesin. Aynı durum kesin dönüş için de geçerli. Bazıları, hiçbir zaman gittikleri yerde kalıcı olmayı düşünmez, bazıları ise planlar umduğu gibi işlemeyince geri döner. Uzaktan pembe gözlüklerle baktıkları anavatanlarına döndüklerinde durumun hiç de hatıralarındaki gibi olmadığının, eskisiyle aynı oranda mutlu ya da mutsuz olduklarının farkına varabilirler.

İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun 1960’larda Almanya’ya giden işçilere verdiği tavsiye belgesinde “erken uyu”,” cimrilik yapma”, “dinden imandan ayrılma” gibi nasihatler var.

Altı milyonun üzerindeki göçmeni barındıran Almanya, Avrupa’nın en güçlü ekonomisi. Savaş sonrası Batı Almanya ekonomisini güçlendirmek üzere 60’larda ve 70’lerdeki işçi kabulünün ardından, belirli bir süre sonra ülkelerine dönmeleri beklenen Türk göçmenler ailelerini getirerek, iş yerleri ve camiler inşa ederek kültürlerini yaşattı. Yetkililer, göçmenlerin yerleşik olduğunu uzun bir süre sonra anladı.

Konuyla ilgili ilk akla gelen filmlerde Almanya Acı Vatan - Şerif Gören (1979)Gurbetçi Şaban - Kartal Tibet (1985), Sarı Mercedes - Tunç Okan (1987), 40 m2 Almanya - Tevfik Başer (1986), Polizei - Şerif Gören (1988), Berlin in Berlin -  Sinan Çetin (1993), ağırlıklı olarak yaşadıkları toplumla bağ kuramayan, neredeyse suskun, ezilmiş bir göçmen profili yansıtılmakta. Daha sonra bu durum Lola Und Bilidıkid -  Kutluğ Ataman (1999), Kısa ve Acısız - Fatih Akın (1998), Duvara Karşı - Fatih Akın (2004), Kebab Connection -  Anno Saul (2005) gibi filmlerde değişti, artık entegrasyonunu çoktan tamamlamış kişilerin bireysel ve günlük hikâyelerini izlemeye başladık.

Dummkopf Halis’i Ali Uyandıran canlandırmıştı. Babası Davut rolünde izlediğimiz Selçuk Uluergüven’i ise 2014’te kaybettik.

Peki dizilerde durum nasıl? Dizilerde sinemaya oranla daha az derinliği olan, adeta karikatür gibi bir göçmen tiplemesi dikkat çekiyor. Üstelik bu durum 90l’ı yıllardan bu yana pek de ilerleme kat etmiş sayılmaz. Sanki ana karadan gurbete bir bakış söz konusu ve bu biraz yargılayıcı, biraz da üstten bakan bir tavır. Gurbete giden ya da oradan gelen karakterler aksanları, kıyafetleri, saç kesimleri, makyajları ve ilgi alanlarıyla komedi unsuru olarak sunuluyor. Sizler için küçük bir derleme yaptım, lütfen siz de aklınıza gelen karakterler olursa ekleyin.

Bizimkiler (1989-2002)

Yavaş zekâlı, libidosu yüksek bir genç irisi olan Dummkopf Halis, Bizimkiler’in en sevilen karakterlerinden biriydi. Annesi Ulviye’nin sürekli çocuğu aşağılayan ve azarlayan babasına söylediği “Nein Davut, dumkof yok!” repliği bir zamanlar çok popülerdi. Halis Münih’e gelişme kursuna giderken Cemil’in viski, sigara ve çikolata siparişleri başta olmak üzere bütün apartmanın geri dönerken bir şeyler getirmesini istemesi, Alman kızlarıyla flört etmekten uzak durmasını tembihlemeleri o yılların bir fotoğrafı adeta.

*Fuat Ergin: Üç Dil

1 2 3
Defne Akman
07/10/2016 12:22
YORUMLAR




DİĞER HABERLER