Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
RÖPORTAJ
Vildan Atasever: “Allah kimseye meslek bıkkınlığı vermesin”

Yaz’ın Öyküsü setine giderken yolda başladık sohbete, sonra da gün boyunca aralıklı olarak devam ettik. 2003 yılında Kutluğ Ataman’ın Perihan Mağden romanından uyarladığı İki Genç Kız filmiyle başladığı sinema kariyerinde tek bir filmi görmedim, o da mutlu bir tesadüf sonucu bu pazar gecesi Yaz’ın Öyküsü ile aynı saatte ekrana gelecek olan Sürgün İnek (Show TV, 20:00). Toplam altı filmi, bir çok ödülü var. İranlı bir yönetmenin çektiği son filmi  henüz vizyona girmedi. Doğal olarak sinemada ve televizyonda çalışmanın farkıyla başlıyoruz:

Halle Berry televizyonda çalışmaya başladıktan sonra verdiği bir röportajda, televizyonun çok ağır iş olduğunu, bu alanda çalışan herkese şapka çıkardığını söylemişti. Aradaki fark nasıl size göre?

Televizyonda çalışmak nefes nefese koşmak gibi. Ne çıkarsa artık. Bazen insan senaryoyu alıp hemen sete bile girebiliyor. Sinemadaki gibi uzun uzun bakma, tartma, ölçüp biçme zamanı yok. Buna karşılık oyuncu için müthiş bir pratik alanı televizyon. Sürekli, canlandıracağın duygunun araştırması içindesin, sürekli aktifsin, dolayısıyla da esnek olmak zorundasın. Ayrıca teknik bilgi de ediniyorsun bir yandan.

Kariyerinize baktığımızda çok fazla sayıda iş yok listede. Ama işlerin hepsi belli bir seviyenin üstünde. Her oyuncuya nasip olmayacak bir şey bu. Her iş hedefi 12’den vurmuş. İlla ödülden de bahsetmiyorum, önemli yönetmenler, önemli işler. Nasıl başardınız bunu?

Bekliyorum. Çünkü oyunculuk benim için bir heves değil. Ben gerçekten bir derdi, bir derinliği olan, daha önce anlatılmamış, yeni sözleri olan, seyircinin de benim de kafamı açabilecek, beni de heyecanlandırıp merak ettirecek, kendim olmayan, kendi dışımda ve beni her anlamda büyütütecek işlerde yer almaya çalışıyorum. Bu Umut karakteri de öyle benim için.

Nasıl bir anne Umut? Bence iyi bir anne.

Öyle mi?

E o yüzden işte herkes Yaz’a kızıyor ya, “Ne istiyorsun annenden?” diye. Tek çözemediğim karakter, Umut’un annesi. Biraz aşırı uçta gibi geliyor bana.

Onun da bir kırılma noktası olacak galiba. Geçmişte yaşadıkları mı onu acaba o hale getirdi. O da ona mı sığınıyor acaba?

Umut’un kardeşi Armağan da düzgün bir insana benziyor, o anne nasıl yetiştirdi onları diyor insan...

Acaba yetiştirirken böyle miydi, sonradan mı kafayı kırdı? Ona kafayı kırdıran ne? Benim babam (Umut karakteri olarak konuşuyor) bizi terkedip gitmiş mesela.  Acaba terkettiğinde mi kafayı kırdı diye düşünüyorum ben. Kendimizi bıraktğımız anlar olabiliyor hayatta. Acaba ilerleyen bölümlerde annemin kırılma noktalarını görebilecek miyiz? Merak ediyorum ben de…

Anladığım kadarıyla bütün ekip ‘hocamız’ dediği yönetmen Yağız Alp Akaydın’a hayran. Siz tanışıyor muydunuz önceden?

Hayır. Ben Yağız’la tanıştıktan sonra hikayeyi okudum, onun anlatma biçimi beni çok etkiledi ve bu işin çok güzel anlatılacağına inandım. Yönetmen ve onunla iletişim halinde olmak çok önemli çünkü onun gözüyle anlatıyorsunuz hikayeyi.

Ekşi sözlük’te çalışmak zorunda olan “oyuncuların can simidi samanyolu tv” gibilerden bir ifadeye rastlamıştım geçenlerde. Siz hayat gailesiyle de olsa, inanmadığınız işlerde yer almıyorsunuz sanırım.

Umarım böyle devam eder. Daha çok yeniyiz. Sözlerimle sınanmak istemem fakat bu güne kadar inandığım, hissettiğim ve bana ait olmayan başka dünyaları oynamak istedim hep. O başka dünyaları bekledim. Acelem yok hiçbir şey için. Açgözlü olmaya gerek yok. Derdimiz zengin olmak değil, bir şey anlatmak. Çok önemli bir mesleğimiz var, ölümsüz bir şey yapıyoruz çünkü. Benim hayatta olmadığım dönemlerde çekilmiş filmleri izleyip bugün tartışabiliyoruz. Oyunculuğun insanı hiç olmadığı her şey yapma imkanı var. Rol sayesinde bütün bedenimle, düşüncelerimle, ses tonumla, yepyeni karakterlerle tanışıyorum. Keşke tipimizi değiştirecek vakit verseler de tipimizi de değiştirebilsek. Gerçi artık plastik makyaj da çok ilerledi. Mesela makyözümüz Fulya bana bambaşka, yoğun, bütün mimikleri çıkarabilecek bir makyaj uyguluyor. Vildan için değil, Umut için yapılıyor bunlar.

Nasıl besleniyorsunuz?

Kitap aşığıyım. Okumayı çok seviyorum; beni dinlendiriyor, zenginleştiriyor. Sinema aşığıyım, mümkün olduğunca yakından takip ediyorum. Bedenime, kendime kişisel yatırım yapıyorum. Ses dersleri alıyorum, spor yapıyorum. Bu projeden sonra ne çıkacağını bilmiyorum ama hazır olmalıyım; onu biliyorum. Her şeyin içinde olmaya çalışıyorum. Kılıç dersi almaya da, at binmeye de, başka diller öğrenmeye de uğraşıyorum; kendimi mesleğime hazırlıyorum. Hayattan kazandığımı da işime vermeye çalışıyorum. Biraz sıyrık bir oyuncu olduğumu söyleyebilirim. Mesleğim hayatımın her yerinde. Hayatı da iyi izlemek gerektiğini düşünüyorum.

Bütün bunlar hayatının kontrolünü elinde tutan planlı bir insanı gösteriyor. Hedefler ne?

Mesleğimle ilgili çok büyük düşünüyorum. Yapmayı istediğim çok şey var tabii ama bu İranlı yönetmenin filminde oynamak için ben bir çaba sarf etmedim, onlar beni buldu. İran sinemasını çok seviyorum, içinde olmak da istiyordum, bir şekilde buldular beni. Ben sadece hayatın içinde yüzde yüz bulunmaya çalışıyorum, olması gereken de oluyor.

1 2 3
YORUMLAR



DİĞER RÖPORTAJLAR