Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Muhteşem Yüzyıl’da kafir -  müslüman ilişkisi ve temsil biçimleri: Batının karanlığıyla aydınlanan Doğu

TİCARET

Elçi Monçeligo

Venedik elçisi Monçeligo Osmanlı'yla ilişkilerini hem ticaret hem de siyaset aracılığıyla kuran, Avrupa ile saray arasında üstlendiği köprü ve ulak işlevi üzerinden yaklaşılması gereken bir karakter. Monçeligo saraya girebiliyor, kendisine söz hakkı tanınıyor, fikri soruluyor ve Süleyman'ın nutuklarından fırsat geldikçe nadir de olsa dinleniyor; ancak her halükarda "biz"in sınırları dışında kalmaya mahkum bırakılmış kâfir imgesinin bir temsilcisi. Monçeligo, Layoş'un huzuruna çıktığında diz çökmeyi kabul etmemiş ve karşılığında canından olmuş Osmanlı elçisi Behram Çavuş'un aksine, Süleyman'ın huzuruna her çıktığında diz çöküyor. Hatta bu diz çökme işi bazen açıkça aşağılama ve küçük düşürmeye vardırıldığında da tutumunu değiştirmiyor. Kapıkulları onu yaka paça, bazen de süründürerek huzura çıkarıyorlar ama Venedik elçisi bütün bunlara rıza gösteriyor. Elçilerin temsilleri arasındaki bu keskin zıtlık, "bizim" elçimizin hem kendi onurunu hem de devletin onurunu küçük düşürmemek için canını dahi ortaya koyacak yiğitlikte; "onların" elçisinin ise onursuz ve haysiyetsiz bir aşağılık Batılı olduğunu gösteriyor. Monçeligo, elçi kimliğinin yanı sıra, Kral Layoş ve Vatikan'ı saray içindeki hem gündelik hayata ilişkin havadislerden haberdar eden hem de savaş zamanlarında bir tür "içimizdeki casus" olarak da mimlenen; ayrıca şaşalı pozisyonuna rağmen aklı kıt olarak çizilmiş ve Süleyman ile Pargalı tarafından kuklaymışçasına oynatılan bir kâfir…

Saray ve elçi arasında saraydan yana kurulan hiyerarşik ilişkinin iki ana damarından biri ticaret, diğeri ise siyaset. Süleyman'ın huzuruna çıkıp saraydan devamlı olarak gayrimüslim esnaf adına ticari imtiyazlar talep eden, hatta yer yer dilenen bir imgesi var Monçeligo'nun. Talepler karşısında sarayın tutumu ise yerli esnafın çıkarlarını maksimize etme, yerli ürünü ithal ürün karşısında kutsama ve gayrimüslime karşı yerli tüccarın avantajlı pozisyonunu koruma ile iktidarını tesis etme şeklinde beliriyor. Yerli ve bizden olanın kıymetine yönelik vurgu, Süleyman'ın tebdil-i kıyafet halk arasına karışıp değerlendirmelerde bulunduğu sahnelerde sıklıkla ortaya çıkan bir olgu.

Hiyerarşik ilişkinin hayata geçtiği bir diğer alan olan politik arenadaki hiyerarşi ise bir tür "akıl hiyerarşisi" olarak, elçinin aklının Süleyman ve Pargalı İbrahim'in aklına yetmemesiyle; stratejilerini, manevralarını, derinliğini kavrayamaması haliyle kuruluyor. Pek çok görüşmede elçi, Süleyman ve Pargalı'nın Avrupa siyasetine dair güncel bilgisine ve hakimiyetine şaşırıyor. Deşifre olmuş gülünç bir casus olarak, Budin Savaşı öncesi sarayın savaş stratejilerinden birine de alet ediliyor. Süleyman ve Pargalı, elçiyi kullanarak Kral Layoş'u yanlış bilgilendiriyor ve tuzağa düşürüyorlar. Kurnazlık kâfirin üzerinde hinlik ve hainlik gibi negatif bir anlam örüntüsüne sahipken; Süleyman ve Pargalı tarafından işletildiğinde zekanın bir ürünü olarak kendini gösteriyor. Yine savaşı yalnızca cenk ederek kazanan bir askeri güç değil; ama bununla birlikte aklın da bize hatırlatıldığı, politik arenada da düşmanlarını dize getirebilen çağdaş devlet görünümünü hissediyoruz: Kibirli Avrupa'ya karşı yine aynı şekilde kibirli ama ayrıca davasına ve mücadelesine de hakim bir Osmanlı.

Sinyor Alvisa Gritti

Venedik Doçu'nun İstanbul'da yaşayan gayrimüslim oğlu olarak ilk sezonun son bölümlerinde hikayeye dahil edilen Sinyor Gritti, Elçi Monçeligo aracılığıyla saraya tanıtılan genç ve yakışıklı bir karakter. Gritti, çok kısa sürede Süleyman ve Pargalı'yla yakın ilişkiler kuruyor, bu ilişkileri saray dışında da ilerletiyor ve sarayın gözüne girerek Avrupa siyasetinde danışman pozisyonuna gelecek kadar önemli bir başarı sağlıyor.


Gritti'nin anlatı içerisindeki değeri de yine işlevselliğine bağlı. Sarayda huzura ilk çıktığında Süleyman ile girdiği diyalog, kâfirin dizideki işlevine yönelik nasıl bir pozisyon tutulduğuna ve anlamların ne derece keskin ayrımlarla kurulduğuna yönelik önemli bir örnek olarak karşımıza çıkıyor:

Süleyman: "Vatikan evlatlarını korumuyor mu?"

Gritti:"Vatikan kaybedeni korumaz padişah hazretleri."

Süleyman: "Vatikan, Martin Luther'le nasıl başa çıkacak?"

Gritti:"Baş edemeyecek bence. Şarlken karşısındaki tutumları bunun açık işareti. Luther bir gerçek; gücünü prenslerden, halktan alan bir gerçek. Reform yapacak."

Süleyman: "Dinde reform olur mu? İman soru kabul etmez. Ya inanırsın ya da inanmaz kâfir olursun."

Gritti: "Padişah hazretleri aynı sizin gibi düşünüyorum. Babamla da bunu tartıştık. Sizin söylediklerinizi söyledim. Babam, 'Vatikan nasıl güç kaybeder?' dedi."

Süleyman: "Monçeligo, şükürler olsun ki sizden daha akıllı bir Venedekliyle karşılaştım."

Süleyman ve Gritti arasında geçen bu diyaloğun çift başlı bir olumlamayla bizi karşı karşıya bıraktığı aşikar. Bir yandan makbul ve değişmemiş din İslamın, reform aracılığıyla bozulan ve yozlaşan Hristiyanlığa karşı olumlanması; öte yandan bu iki inancın temsilcileri olarak da görülebilecek iki karakter arasında, kâfir Gritti'nin aklının ancak Süleyman'ın konumlandığı noktaya geldiğinde, Süleyman'ın fikrine katılındığında olumlanması. Dolayısıyla olumlanma yine ötekinde değil, bizde, Süleyman'ın aklında üretilen bir olgu. Sinyor Gritti'nin, Elçi Monçeligo'dan ayrılan bir diğer yönü ise istihbarat trafiğine ilişkin. Elçi, Osmanlı'dan Kral Layoş ve Vatikan yönüne istihbarat sağlayan bir casus olarak tasvir edilirken; Gritti'nin sarayın sahip olduğu algıda daha çok Avrupa'dan Osmanlı'ya istihbarat sağlayacak bir karakter olarak kodlanıyor.  Ancak  Süleyman  ve  Pargalı'nın  düşündüğünün  aksine,  Gritti'nin danışman olduktan sonra sarfettiği "Sarayla kurduğum ilişki Venedik için de yararlı olacaktır" sözü, Gritti'nin de aslında toprağında kabul görmeyerek arafta kalmış, ancak Batıya ve babasına yaranmanın ve kabulünün fırsatlarını kollayan, batı lehine çalışma niyetindeki bir piyon olduğu gösteriliyor. Bu temsil, bizi yine ikici bir anlatımla yüzyüze getiriyor. Nasıl Victoria, Valide Sultan ve Matrakçı aracılığıyla içimize sızan ve saflığımızı ve iyi niyetimizi suiistimal eden bir düşmansa, Gritti de benzer bir kâfir imgesi sunuyor.

Joshua Efendi



Dizinin en kıyıda köşede kalmış karakterlerinden biri olan Joshua Efendi klasik paragöz Yahudi tüccar stereotipinin bir örneği. Osmanlı'nın Avrupa'daki zaferlerini coşkuyla karşılayan ve Süleyman'a yönelik bir eleştiri kırıntısına dahi sesini yükseltmeden duramayan kendi içinde son derece devletli bir karakter. Ancak her ne kadar kendini tebaadan tanımlasa ve saysa da anlatı dahilinde o tebaanın bir parçası olarak kodlanmamakta. Gayrimüslimliği ve ötekiliği diğer gayrımüslimlerle -bilhassa da elçinin bilgi kaynaklarından biri olarak resmedilmesiyle- kurduğu ilişkilerde sıklıkla hissettirilen bir durum. Fakat bu gayrimüslim haline yapılan vurgu da her Hristiyan karakterde olduğu gibi işlevsel bir bağlamda kullanılıyor. Joshua Efendi'nin işlevselliği ve anlatı içerisindeki misyonu "azınlıklara dahi hoşgörülü ve anlayışlı Osmanlı" imajının üretimi için var. Bu imajın hikaye içerisinde filizlenip doruğa ulaştığı en önde gelen ilişkilenme alanı da yeniçeri isyanı sonrası Süleyman'ın emriyle esnafın zararının tazmini sırasında "kâfir de olsa" denilerek sahip çıkılması ve kayıplarının giderilmesi şeklinde çiziliyor.

1 2 3 4
Adil Özhan Yüksel
06/07/2016 13:18
YORUMLAR




DİĞER HABERLER