Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Muhteşem Yüzyıl’da kafir -  müslüman ilişkisi ve temsil biçimleri: Batının karanlığıyla aydınlanan Doğu

SANAT

Leo

Batı ve Batılı karakterler dizi boyu olumsuz bir temsille ve negatif anlamlarla sunulurken, Batılı karakterin ilk olumlanmasıyla Leo karakterinde karşılaşıyoruz. Hürrem'in bir köle olarak İstanbul'a getirilmeden önce Rutenya'da (Ukrayna) aşık olduğu ve onu bulmak için yeniden yollara düşmüş ressam Leo'nun şahsında bir Batılı formun kabulüne sanatla şahit oluyoruz. Osmanlı'daki Batı medeniyetinin yüksek değerlerine duyulan ilgiyle ilişkili olarak Leo'nun konumu, yeteneği ve sanatından ötürü dinlerüstü bir yerde. Bu sıradışı ve anlatı içerisinde sürekli övgüye mahzar bırakılan yeteneğinin yanı sıra Leo'nun bir Batılı olarak izleyiciye sunumunda ve kabulünde hem sessiz sakin, naif, kendi halinde bir mizaca sahip olmasının hem de aşk gibi dinlerin, düşmanlıkların, tüm ezberlerin duvarlarını yıkacak kadar güçlü bir duyguyla motive olmasının etkisi büyük.

Sanata yönelik bahsettiğimiz olumlu algı da, dizinin tüm Müslüman-kâfir ilişkilenmelerinde ortaya çıktığı gibi yine dualizm üzerinden ve işlevsellik bağlamında kuruluyor. Dualizm, Batılı formlara ön yargılı ve muhafazakâr bir tutum benimseyen Valide Sultan ve Nakkaş Ahmet Çelebi gibileri ve sanata ilgi ve hayranlıkla yaklaşan Süleyman ve Pargalı karakterleriyle sağlanıyor.

Muhafazakâr tutum, Osmanlı'ya yönelik kurulacak olumlu anlama hizmet etmek için var: Süleyman ve Pargalı'nın yüzünü Batıya dönmüş, yeniliklere ve sanata açık karakterler olarak kurulumu, diğer karakterlerin dar görüşlü ve görece gerici tutumlarının varlığıyla daha da güçleniyor. Bir kez daha Osmanlı sadece siyasi arenada, cenk meydanında kâfiri mağlup eden, tümden kaba kuvvete dayalı bir savaş örgütlenmesi değil; aynı zamanda siyaset dışı alanlarda da Avrupa'yı yakından takip eden, benimseyen çağdaş ve medeni bir imparatorluk formunda aksettiriliyor.

Sanat bir yandan Süleyman ve Hürrem'in portresi aracılığıyla dizideki anlatıya katılırken bir yandan da Pargalı İbrahim'in yeni sarayına yaptırdığı ikonalar, freskler ve Valide Sultan'ın "frenk usulü" olarak niteleyeceği yemek masasıyla görünürlük kazanıyor. Dolayısıyla Osmanlı'nın Batılı formlarla kurduğu olumlu ilişkide öne çıkan faillerden biri Leo'ysa bir diğeri de "eski kâfir" Pargalı. İbrahim'in kendi içinde bir türlü kapanmayan dönme yarası ve Ahmet Paşa'nın başını çektiği yönetici kadrosunun devlet-i aliyenin üst düzey makamlarına yakıştırılamayan ve anlatı boyunca alttan alta hep hissettirilen eski kâfirliğiyle, İlahi Komedya'yı okumasından keman çalmasına, yemek masasından resmin Osmanlı'ya girişine dek izi sürülebilecek tüm Batılı formlarla ilişkili halinde şüphesiz örtük bir ilişki zinciri mevcut. Nakkaş Ahmet Çelebi'nin Leo'nun portresini tanımladığı şekliyle bu "gavur icadı" ürünler geleneksel ve yerli olanın hükümranlığını Batılı ve yabancı formlara bırakır ve Valide Sultan'ın "Alimler, ulemalar ne der?" ifadesiyle bir yozlaşma alameti olarak okunurken bu yozlaşmanın müsebbibi Pargalı İbrahim olarak resmediliyor. Bir toplumun geleneklerinin ve yaşam biçiminin yozlaşması ve çürümesi, "biz"liği Muhteşem Yüzyıl'ın ilk sezonu boyunca tartışmaya açılmış ve belirsiz bırakılmış bir karakterin sırtına yükleniyor. Nihayetinde geniş bir perspektifle ele aldığımızda, bizi Osmanlı'nın ve kültürünün deformasyonuna götürecek olan bu denklemde, şerrin Batı kaynaklı bir nitelik taşıması ve izleyici nezdinde yine bir dış düşmana veya dış unsura referansla ele alınmasıyla şeytanlaştırılan Avrupa kültürü oluyor.

Sonuç

Muhteşem Yüzyıl dizisinin ilk sezonundaki kâfir ve Müslüman karakterlerin nasıl bir temsille sunulduğu ve ilişkilenme biçimlerinin analiz edildiği bu çalışmada sınırların son derece keskin ayrımlarla kurulduğu ve düalist bir ilişkilenmeyle etkileşime girdikleri gözlemlenmiştir. Anlatı kendini "biz"in bir parçası olarak görerek Osmanlı'nın ve Müslüman karakterlerin yanında saf tutmuş; Hristiyanlık ve Avrupa'ya ise ötekiler perspektifinden bakarak ekseriyetle düşman olarak ekrana getirmiştir. Bu konumlanmanın karşılığında içeriden karakterler adil, ahlaklı, yiğit gibi sıfatlar etrafında tanımlanır ve edimleri olumlanırken, "kâfir" karakterler ise kimi zaman aciz ve çaresiz kimi zaman ise hain ve haysiyetsiz gibi olumsuzluk ifadeleri aracılığıyla aşağılanarak ve şeytanlaştırılarak ekrana yansıtılmışlardır. Bu temsil farklarında ortaya çıkan kontrast ise izleyiciyi milliyetçi duyguların pompalanması ve ajitasyon aracılığıyla ihya etme; şanlı tarihe yönelik nostaljik kahramanlığın yeniden hatırlatılmasıyla yitik özgüveni tamir ve tesis etme; son olarak cihanı boydan boya fethetmiş şanlı ecdada yapılan vurguyla unutulmuş kimliği yeniden gün yüzüne çıkarma gibi motivasyonlar etrafında güdülenmeye sevk etmektedir. Sonuçta diziye dair en temel itiraz noktalarından biri olan Sultan Süleyman'ın hayatını at sırtında savaşarak geçirdiği, oysa dizinin Süleyman'ı "kadın düşkünü" olarak sunduğu eleştirisi, bir yanıyla padişahın yaşamının çarpıtılması hikayesi olduğu kadar bir yanıyla da izleyicinin savaşa, kahramanlığa ve dolasıyla millet ve ecdad tahayyülünü ihya etmeye olan özlemini açığa vurmaktadır. Anlatının merkez denklemi olan "bizin olumlanması-Batının olumsuzlanması" ezberinin tek istisnası olan Leo karakteri ise sanatı aracılığıyla duvarda bir gedik açabilmiştir. Ancak sanatın dinlerüstü bir mertebede bir tür insanlığın ortak mirası olarak kodlanması ve Osmanlı'nın savaşta, diplomaside, ticarette sırtını yere getirdiği Avrupa'dan bu alanda geri kalmasının düşünülemez dahi olması nedeniyle bu gedik olumsuz bir mahiyette değil, tam tersi olumlu bir gelişme olarak yansıtılmaktadır.

 

 Not: Yedi ödevin yer aldığı dosyadaki diğer yazılara ulaşmak için: Ödevimiz: Muhteşem Yüzyıl

1 2 3 4
Adil Özhan Yüksel
06/07/2016 13:18
YORUMLAR




DİĞER HABERLER