Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Pargalı İbrahim: Bir devşirmenin dönüşümü

Erginlenme

Campbell’in Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kavramsallaştırması üzerinden devam edildiğinde Pargalı’nın hasodabaşı olmasıyla birlikte erginlenme sürecine girdiği görülmektedir. Bu aşamada Pargalı artık “sınavlar yolu”ndadır. Pargalı İbrahim, hem eşik muhafızlarıyla girdiği mücadelede, hem çıktığı seferlerle, hem de kendi iç dünyasındaki hesaplaşmalarla pek çok sınavdan geçmektedir. İbrahim, kendi iç dünyasında varlığını, yerini, ait ol(a)mayışını sorgularken karşısına çıkan eşik muhafızlarıyla mücadelesinde farklı bir duruş sergilemektedir. Dördüncü bölümde Hürrem’in Pargalı’ya; “Sen çok Süleyman’ın yanında, dibinde bana vakit yok,” demesi üzerine onun verdiği cevap “Ben hünkârımın kuluyum, sırdaşıyım, kardeşiyim, hasodabaşısıyım, sen de yerini iyi bil Hürrem Hatun,” olmuştur. Burada İbrahim, kendisini Sultan Süleyman ile Hürrem arasındaki sınırda konumlandırmıştır. Bir taraftan padişahın kulu olduğunu söylerken bir taraftan kendisini farklı bir ilişkilenme hali içerisine yerleştirmektedir. Hürrem ve Pargalı arasında bu tür çekişmelerin sıklıkla olduğu görülecektir. Hürrem kaç çocuk doğurursa doğursun, Sultan Süleyman onu ne kadar severse sevsin, Pargalı, hiçbir zaman Mahidevran’a verdiği değeri ona vermeyecektir.

Bu karşı karşıya gelmelerin kapalı göndermelerine bakıldığında Hürrem ile Pargalı arasında feminen bir rekabet ilişkisi görülmektedir. Pargalı ve Hürrem’in erkin, iktidarın simgesi olan Sultan Süleyman’ın yanında olabilme mücadelesinde paylaşamadıkları tek şey iktidar değildir. Aynı zamanda Sultan Süleyman’ı ve sevgisini de paylaşamamaktadırlar. Bu konuda her ikisinin de gözü kara olması aralarındaki mücadelenin zaman zaman çok şiddetli hale gelmesine neden olmaktadır.

Pargalı’nın eşik muhafızlarıyla mücadelelerinin yanı sıra çıktığı seferlerde yaşadıkları da bu yolculuğun sınavları arasındadır. Onuncu bölümde Osmanlı ordusu Rodos Seferi’ne çıkmıştır. İbrahim de geminin güvertesinde denizi seyretmektedir ve bir yandan iç konuşması duyulmaktadır:

“Ben İbrahim derin sularda yüzmeyi öğrenen, kalbin kanayıp vermediği cevapları gökyüzünde, yıldızlarda, tek ve çift sayılarda, ebcet ve hurufede, dağların zirvelerinde, karanlık kuyu ve dehlizlerde… Korkuyu güçlülerin gözlerinde arayan… Bulduğu her cevapla yeniden yeniden yanan İbrahim. Ben İbrahim, Monalis’ten olma Sofia’dan doğma Pargalı. 15 yıldır görmedim annemin yüzünü… Aynalardan kaçtım. Suretimde kardeşimin, annemin, babamın eksik parçalarını aradım, aradıkça kayboldum, dönemedim. Ufuk yön yoktu, tutamadım ellerini. Kulağımda annemin çaldığı keman, ondan öğrendiğim nağmeler… Çocukluğumun anayurdundan kaçırdığım elimde kalan tek miras.”

Pargalı İbrahim’in bu iç konuşmasında hatırladığı ve sorguladığı noktalar daha öncekilerden biraz daha farklıdır. Dönme meselesinin dışında başka noktaları da sorgulamaktadır. İlk olarak yine annesinin ve babasının adını tekrarladığı görülmektedir. Çünkü emin olduğu, değişmeyecek tek şey onlardır. Bunun dışında döndüğü, gittiği, bulunduğu her şey kaygan bir zemindir. Bu sorgulamayı yaptığı deniz, Pargalı’nın ailesinden koparıldığı, ayrıldığı yere denk gelmektedir. Bu nedenle deniz, burada bir yanıyla metaforik bir anlam yüklenirken aynı zamanda hafıza mekânı işlevi görmektedir. Sürekli cevaplar arayan İbrahim için karanlık kuyu ve dehlizler de metaforik anlamlar barındırmaktadır. Hepsinde anne rahmine özlemin izleri görülmektedir. On yaşında küçük bir çocukken devşirilen İbrahim için annesiyle arasındaki en önemli bağ, annesinden öğrendiği nağmelerdir. Sürekli anlam ve cevap arayan İbrahim’in “ebcet ve hurufede” aradım dediği kendi var oluşunun sırrıdır, bu noktada söyledikleri tasavvufi bağlamda da anlam kazanmaktadır. Pargalı kendisine yol gösterecek, kendisini konumlandırabilecek bir kehanetin izlerini aramaktadır.

Bu iç konuşmanın hemen ardından güvertede yanına Sultan Süleyman gelir; “Ne oldu Pargalı, deniz mi dokundu?” der. Bunun üzerine Pargalı’nın “On yedi sene evvel, bu denizde ayrıldım ailemin yanından hünkârım, onu hatırladım. Çocukken ağlayarak geçtiğim bu büyük denizi, onu hatırladım,” cevabı onun bu seferde, zamanda da geriye dönük bir yolculuk yaptığını göstermektedir. Sultan Süleyman ile aralarında geçen konuşma bu hayalî yolculuğun gerçeğe dönüşebileceğinin sinyallerini vermektedir.

Pargalı İbrahim’in macerasında metaforik öneme sahip olan bir başka unsur da Dante’nin İlahi Komedya adlı eseridir. Bu eserde Dante, cennet, cehennem ve arafı anlatmaktadır. Bu üç unsur, tıpkı İbrahim’in kendini konumlandırma sancılarında yaşadığı süreçlere denk gelmektedir. O da bir yanıyla cenneti bir yanıyla cehennemi yaşadığını düşünürken aslında hep bir arafta olma hali içinde olduğunu fark etmektedir. Bu kitap onun için bir yol arkadaşı, kılavuz, “büyülü bir rehber” gibidir. İlahi Komedya’nın içerisinden aldığı bir kısım notları İbrahim’in odasında bulan Sultan Süleyman, Pargalı’nın hayatında bir başka dönüm noktası olacak haberi buradaki sözler üzerinden verecektir: “Cennet mi cehennem mi? Arafta kalmanı istemiyorum. Seç Pargalı mühür mü hançer mi? Unutma ikisi de can alır.” İbrahim hançeri değil mührü seçer. Artık devlet-i âliyyenin mührü Pargalı’dadır. O artık sadece Pargalı İbrahim değil, “Vezir-i azam İbrahim Paşa”dır. Oysa hançeri değil de mührü seçen Pargalı gerçekten de cenneti mi seçmiştir ya da böylelikle arafta olma halinden kurtulmuş mudur? Belki de Pargalı’nın cennet diye seçtiği mühür onun asıl cehennemi olacaktır. Kendisi de bunun farkındadır.

Bu sahnenin hemen ardından İbrahim’in iç konuşması duyulmaktadır:

“Ben İbrahim, Parga’dan on yaşında devşirilen dönme İbrahim. 17’sinde Şehzade Süleyman’ın şahincibaşısı, 25’inde Sultan Süleyman Han Hazretlerinin hasodabaşısı, 28’inde hünkârının vezir-i azamı, iktidarın ortağı İbrahim. Cennet ile cehennemi hep içinde taşıyan kendi şeytanıyla dost, postun şefiyle müttefik ama hep tetik. Arafın yüce kapısının sadık bekçisi, Kapıkulu İbrahim. Sultan Süleyman’ın mahreminde, sırrında ama hep sınırda olan İbrahim. Hünkârının derin gözlerinde her gün kendi cenazesini seyreden İbrahim. Sultanının gözlerine baktıkça ölüme koşarak giden İbrahim. Ölümüne kaza namazları kılınan İbrahim.”

Campbell’in kavramsallaştırması üzerinden bakıldığında Pargalı, “sınavlar yolu”ndaki mücadeleleri karşılığında vezir-i azamlık makamına gelerek “ödül” almıştır. Oysa bu ödül

Pargalı’nın var oluş sancılarını daha da arttırmaktadır. Pargalı yükseldikçe korkuları daha da artmaktadır. Bu iç konuşmada kişisel tarihine dair hatırlatmasını devşirilmesinden itibaren almaktadır. Annesine, babasına, kardeşine dair bir şey söylememektedir. Devşirme, dönme İbrahim artık iktidarın ortağıdır. Bir devşirme olarak çıktığı bu yolculukta, Sultan Süleyman’ın yanında iktidar mücadelesinde yer alacaktır. Sultan Süleyman’ın mahreminde her türlü sırrında olmasına rağmen çok iyi bilmektedir ki aslında hep sınırdadır. Bu sınır ki Pargalı’nın hiçbir zaman geçemeyeceği bir sınırdır. Dahası bu yükselişin sonunun nasıl biteceğini çok iyi bilmektedir. Dışarıdan bakıldığında makamı arttıkça yücelen, yükselen İbrahim, iç dünyasında gittikçe küçülmektedir.

1 2 3 4
Zeynep Nagehan Kahveci
06/07/2016 15:18
YORUMLAR




DİĞER HABERLER