Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Siyah en sıcak renktir

YK: Üçüncü bölüm ise filmin bence tamamen sıçtığı yer. Bir kere çok monoton. Hani bazı filmler vardır izlersin izlersin sonunda her şey rüya çıkar. Nefret ederim böyle filmlerden. Moonlight’ta vasat iki bölümden sonra hep bir toparlama umudu vardı. Üçüncü part’a kadar yine de umut vaat edebilen senaryo işte bu bölümde yerle bir oluyor. Bir kere ilk aşkına geri dönmesi kötüler kötüsü bir fikir. Üstelik o kadar çirkin bir herife. Adamın üstüne sinmiş yağ kokusu burnuma geldi.  

OE: Bir dakika bir dakika… Halt etmişsin. Andre Holland gerçekten çok yakışıklı bir adam ve cast’in geri kalanının biraz gölgesinde kalmış. Çünkü çok minimalist oynuyor, iyi de yapıyor. Senin artık güzel erkek anlayışın da bozulmuş yaşın ilerledikçe, ne yani Murat Boz’a mı güzel erkek diyeceğiz?

 

YK: Murat Boz benim için fazla feminen. Bence o aşçı Kevin de buruşuk erik kurusu gibi bir adam…  Üstelik Black o kadar güzelleşmişken. Bak ona hiç bir şey diyemeyeceğim. Ay o nedir ya? O ne biçim bir şeydir? Siyah tanrı mıdır nedir o adam?

OE: Trevante Rhodes’la temasım oldu. Sırtımda biletini imzaladı o günden beri de cüzdanımda iyi şans simgesi olarak taşıyorum. Tam olarak bir eliyle bileti sırtıma dayadı, diğer eliyle (galiba solaktı) bileti imzaladı. Üzerimde Givenchy bir tişört vardı, kalem elinden kayar da leke bırakırsa diye bile endişelenmedim. Bir ara konuşurken eliyle göbeğini kaşıdı ve tişörtünü sıyırdı. Artık ben böyle şeylere sinirleniyorum, böyle bir sırt ve karın kası gerçek olamaz. Nasıl bunu beceriyorlar, uzaylı falan olması gerek. Bak sinirlendim işte... Doktora için University of Texas, Austin’e iki kere gitme ihtimalim vardı. İkisinde de reddettim. Hep böyle salak hatalar yapıyorum, Rhodes oradan mezunmuş ve belki öğrencim olacaktı. Koşu takımındaymış. Meseleyi bir gay fantezisine döndürmek istemem ama gerçekten şu gif’lere bakarken kendi bedenimden bir kez daha utanıyorum, etrafımda iyi vücutlu diye geçinen herkese de gülüyorum sadece.

YK: Bir de Black’in söylediği “Başka kimsenin eli elime değmedi, canım. Bir tek seninkini elledim başka da kimsenin ki ellemedim” repliği de lafı da çok manasız. Yemin ederim iyice uykum geldi oralarında. Bir de nasıl olabilir bu ya. O kadar sene hapislerde yatmışsın, bir de çocukluğundan beri aklında bu işin olduğu belli. Bir saat boyunca bizi senin ne kadar ibne olduğuna ikna etmeye çalıştılar. Neyi bekledin o kadar sene boyunca?  

OE: Kendimi sıfırdan inşa ettim, diyor ve başta vücudundan da görüyoruz bunu. Aslında Trevante Rhodes bu rol için okuma yapmaya gelene kadar yapımcıların aklında fiziki bir değişiklik yokmuş. Ama gözlerindeki acıdan tam da cuk oturduğunu düşünmüşler. Black büyüyünce artık uyuşturucu satıcısı olmuş, kimse ezemiyor, dahası bir anlamda Juan’ın yansımasına dönüşmüş. Geçmişini de eşcinsel tecrübesi gibi her anlamıyla bastırmış. Tabii birçok şeyden kurtulamıyor. Mesela annesinden. Aşçı aradığında da bastırdığı duygular bir anda fışkırıyor. Bana çok yakın geldi hikaye çünkü böyle tanıdığım birçok insan var. 10-15 sene önce aranda şöyle bir şey geçmiş, evlenmişler, çocuk sahibi olmuşlar ve yıllar sonra bir anda telefon açarlar ya da kapında belirlemeye kalkarlar. Aşçı kendi kimliğiyle daha da barışık tabii, ama Chiron/Black için o kadar kolay değil.

 

YK: Aşçı da kimliğiyle pek barışık değil aslında. Evlenmiş, bir çocuğu var, hep böyle mırıl mırıl bir derdi, bir karın ağrısı var sanki… O kadar da rahat değil yani. Aşçıya dönmesi midir bu hikayeyi bağlayan yer? Onun bir detay olarak ikinci hikayenin sakilliği içinde kalması gerekirdi.

OE: Ama içinde varsa bir yerden fışkırıyor. Tabii filmin son sahnesinde bir öpüşme ya da cinsel bir temas da yok. Belki aradığı sadece bir tür kardeşlik, dayanışma. Bunu hayatı boyunca hiç bulmamış olabilir. İkisinin o gece koli yapıp yapmadığını bile bilmiyoruz, ama bence önemli olan da bu değil. Black nihayet kendisini olduğu gibi kabul eden, ona kucak açan ve sorgusuz seven birini buluyor. Juan’dan beri ilk defa belki. Çok daha detaylı bir konu aslında ama buradan yola çıkarak fikrini merak ediyorum, sadece bir-iki kere aynı cinsle cinsel tecrübe yaşanarak eşcinsel olunmuyor bence. Hayatı boyunca hiç erkeğe eli değmemiş ne eşcinsel erkekler olduğu gibi kendisini eşcinsel olarak tanımlamayan ama bir şekilde bunu cinsel fantezi olarak yaşamış erkekler de var. Değil mi?

 

YK: Ben kişisel olarak bir hemcinsiyle yatmış herkesin eşcinsel olarak tanımlanamayacağını düşünüyorum. Onu dersen Anadolu’da eşeklerle ilişkiye giren herkesi zoofil olarak tanımlamamız gerekirdi. Bu başka bir şey. Peki bu hikayenin de yine karanlık bitmesi ne olacak? Filmlerdeki LGBT’lerin kaderi. Moonlight’ta da aynısı oldu. Hayatın sillelerini yemiş kahramanımız sonunda vücuduna ilk dokunmuş erkeğe, ilk aşkına geri dönüyor. Lame, lame, lame!

OE: Ya mesele ilk aşkı değil ki, ilk eşcinsel tecrübe yaşadığı insan. Belki de tanıdığı ilk eşcinsel insan. Başka hiç kimseyle teması olmamış belli ki, hatta hapisten çıkıp uyuşturucu satıcısı olduğunda belki de homofobik birine dönüştü. Bildiği tek insan Kevin, yani aşçı, o yüzden ona dönüyor. Çok gerizekalı bir benzetme yapacağım ama diyelim ki Sinop’tasın ve çocukken sana Çince öğreten bir abin vardı. Bir kere Çince kelime öğrendin ondan ve sonra da bir daha umursamadın. Yıllar sonra yeniden Çince öğrenmek istersen herhalde elinin altında onlarca seçenek olmayacak, hazır da aramış, bari bir gidip göreyim dersin. Neyse çok salakça oldu, ben benzetirken utandım. Bu kısmını kullanmasak mı? İyice rezil olacağım.

 

YK: Ahahha bence çok komik, kalsın. Sinop’ta Çince öğretmeni var mıdır acaba? Çok sıkıldım bu felsefik sohbetten. Bir başka derdim daha var benim filmle ilgili: Black’in en azından bir kare üstten bize penisini göstermelilerdi. Bununla ilgili bir kampanya başlatacağım. Bundan sonra LGBT filmlerinde penis görmezsek eğer filmi kötü sayalım. Yani tabii rahmetli Philip Seymour Hoffman’ın penisini görmek istemem ama Black’inkini bir kere gösterebilirlerdi.  Yani tam göstermeyeceklerse bile şöyle yorganın üstünden falan bir belli etselerdi.

OE: Öyle bir ıslak rüyalı sahne vardı, dikkat etmedin mi. Telefon geldikten sonra rüyasında boşalıyor ve uyanıyor. Siyah penisi hala bütün kültürlerde bir tür tabu aslında. Sinemada Kevin Becon'dan Jason Segel'e bir sürü erkek çıplaklıktan çekinmiyor, ama siyah penisi konusuna dokunulmuyor çünkü mit’leştirilmiş. Beyaz erkek bir kere siyah penisinin kendilerininkinden çok daha büyük olduğunu düşündüğü için (doğru değil deniyor) korkuyor, tehdit altında hissediyor. Ya da normal bir siyah penisi mitolojiye uygun olmadığından kabul edilemiyor. Hatırlıyorum, Pascal Nouma bir maçtan sonra elini şortunun içine soktuğunda Türkiye’de günlerce radyolarda falan siyah penisi üzerinde geyikler döndü. Geçenlerde bir başka futbolcu (bu sefer beyaz) aynı hareketi yaptı, hiç kimse onun penisinin boyutundan bahsetmiyor. The Hateful Eight’in en çarpıcı sahnelerinin birinde Samuel L. Jackson bir adamı öldürmeden önce onun oğluna oral seks yaptırdığını anlatıyordu. Büyük siyah aletimi ağzına soktu diye. Orada bile büyük siyah vurgusu vardı. Siyah penisi konusunda Wesley morris'in başyapıt niteliğinde bir yazısı var, toplum hala barışamadığı için sinemada da görmek biraz vakit alacak sanki. Ama illa merak ediyorsan Spike Lee’nin School Daze filmini dikkatle izlemeni tavsiye derim. Daha 90’lı yıllarda ekranda penis diye bir şey yokken ve erkek çıplaklığı sadece popodan ibaretten Spike Lee kameranın önünde çırılçıplak Lawrence Fishburne’ü göstermekten çekinmiyor. Lee hep ezberlere savaş açan bir yönetmen oldu zaten, inatla büyük siyah penis klişesine gönderme yapıyor.

 

YK: Yani bir yandan düşündüm de bunun tam tersi nasıldı diye? Mesela Mavi En Sıcak Renktir’in meşhur yedi dakika kesintisiz seks sahnesi… Yani sıkılmadım da, filmin o sahnesinde çok gülmüştüm. O kadar abartmaya gerek var mıydı çok merak ediyorum. Mesela tarihin en büyük gizemi çözüldü benim için. “Lezbiyenler nasıl yapıyor?” sorusunun cevabını detaylıca buldum. Keşke Black’ini de gösterselerdi de biz karar verseydik siyahlarınki beyazlardan daha büyük mü değil mi diye?

OE: Bir süre önce tamamen iyi niyetiyle ama bu konularda cahil bir profesör bana Über’de neden Über Gay diye bir servis olmasın diye sordu. Aynı hata giden yabancıları dolmuş misali toplayan ÜberPool var, büyük araba istersen ÜberXL var, çocuk koltuğu var… Neden ÜberGay olmasın. Gayler de kendi aralarında yolculuk etsin. Bu çağda bana gay bar fikri gibi ayrıştırıcı ve saçma geliyor. Gayleri iyice toplumdan soyutlayalım mı yani, bir zamanlar siyahlara yapıldığı gibi ayrı otobüslere bindirelim, farklı çeşmeden su içirelim? Ama onun niyeti o değildi, belki siyahların siyahların sahip olduğu mağazalardan alışveriş etmeleri gibi gaylerin de gay şoförlere para kazandırmak isteyebileceğini düşünmüştü. Heteroseksüellerin eşcinsellik konusundaki cehaletinin sergilendiği anlar vardır, öyle bir konuşmaydı. Ama ben ona başka bir şey dedim. Adının önüne gay konan herhangi bir şey otomatik olarak gaylerde seks beklentisi yaratıyor: Gay Otel, GayBar, Gay Cafe, Gay Sauna, Gay Sinema. Yani amaç gaylerin birbirini desteklemesi değil koli yapacak yeni bir ortam bulmak. ÜberGay de mobil bir geneleve dönüşürdü kesin, iyi ki böyle bir fikir yok. Demek istediğim şu: Bak sen de gay sinema deyince illa pornografi istiyorsun ya da çıplaklık istiyorsun… Ki ikisi ayrı şeyler, biliyorum. Ama eşcinsellerin artık bu penis-merkezli dünya bakışından arada bir sıyrılmaları fena olmaz sanki. Bence bu filmde penis ya da Mavi En Sıcak Renktir’deki gibi bir pornoya çalan seks sahnesi görseydik filmi ucuzlatırdı. Kaldı ki tanıdığım pek çok lezbiyen kendilerinin o filmdeki gibi sevişmediğini, bunun heteroseksüel yönetmenin kafasındaki erkek fantezisi olduğunu söyledi. Moonlight’ın ise derdi seks değil zaten, kimlik.

 

1 2 3
Yiğit Karaahmet
24/02/2017 14:25
YORUMLAR




DİĞER HABERLER