Türkiye, üç tarafı denizlerle, dört tarafı tuhaf insanlarla çevrili eşsiz topraklardan oluşuyor. Her metrekaresinde ayrı bir tarih, ayrı bir doğal harika ve ayrı bir macera bulmak mümkün. İnsanı da çok farklı. Bu kadar geniş bir coğrafyada tek tip olmak mümkün değil zaten. Peki bu kadar geniş bir coğrafyada dizi çekmek? Ülke nüfusunun büyük kısmı ufacık İstanbul’a toplanmış ve seri üretim bir hayat yaşamaya çalışsa ve imkanların burada toplanması nedeniyle televizyonda izlediğimiz dizilerin çok büyük kısmı İstanbul’da geçse de dışarı çıkmayı başarmış yapımlar var. Ülke topraklarının değişik köşelerini kullanarak dizilerinde yeni bir evrene geçen 10 ünlü yapıma şöyle bir göz atalım mı?
İzmir - Kavak Yelleri
Bir Urla hikayesi olarak başladı Kavak Yelleri, daha sonra büyük bir kombinasyon sorusuna döndü. Bir süre sonra da İstanbul’a taşındı. Ama içi İzmirli’ydi hep. İzmir’de yaşayanın İstanbul’u bir türlü sevememesi, hep küçümsemesi gibi dizinin de İstanbul’la kimyası bir türlü tutmadı. Her kış sezonunda İstanbul’da saçmalayan hikaye, yazın İzmir’e dönünce kendine geldi. Zaten bu yüzden hep sallantıda oldu, defalarca ara verip tekrar başladı. Sonunda İzmir’e, o güzel, şirin sahile yakışan tatlı finalle, orada veda etti.
Eskişehir – Es Es
Kavak Yelleri, memleketinde başlayıp sonradan İstanbul’a taşmıştı. Es Es tam tersini yapıp İstanbul’da başladıktan sonra hemen memleketine gitti. Kenar mahallede büyüyen, hırsızlık yapmak zorunda kalan zeki çocuğun, idealist bir hoca eşliğinde Eskişehir’de yeniden doğma hikayesini anlatması planlanmıştı. Ne yazık ki olmadı. Zeki çocuğumuz, Anadolu Üniversitesi’ndeki mimarlık öğrencisinin İstanbul’daki belaları onu Eskişehir’de de rahat bırakmadı. O rahat edemedi, dizi de rahat edemedi. İki kanalda toplam 21 bölüm sürdü, iki kere havada asılı kalarak yayından kalktı. Biz de Erdal Beşikçioğlu ve Derya Alabora gibi ustaların yanında Ahmet Rıfat Şungar’ın ilk başrolünü, Leyla Lydia Tuğutlu ve Sertan Erkaçan gibi isimlerin de ilk dizi karakterlerini izlemekle yetindik.
Ankara – Behzat Ç
Bu kadar Ankaralı bir diziydi işte Behzat Ç. İlk bölümlerinde pek bir fark yoktu İstanbul dizilerine göre (sadece şehir açısından diyorum yoksa Behzat Ç çok ama çok farklı bir diziydi ekrandaki diğer işlere göre). Semt isimlerini ufaktan garipsiyorduk bir tek. Sonra ekibin bir gün İstanbul’a gitmesi gerekti ve biz anladık Ankara’nın İstanbul’dan ne kadar farklı olduğunu. Ekip sevmedi İstanbul’un keşmekeşini, tıpkı Ankara’da yaşayan kimsenin sevmediği gibi.
Trabzon – Fırtına
Memleketi Sürmene’ydi, sonradan göç yoluyla İstanbul’a geldiler. Başroldeki iki aşık dışında herkesin şiveli konuşmasını takmazsanız güzeldi, samimiydi ve resim olarak muazzamdı. Cennetin bir kısmının dizayn edilirken örnek alındığı Karadeniz eşsiz güzelliğiyle selamladı seyirciyi. Zeynep’le Ali’nin aşkı da o güzelliğin bir parçası gibi oldu adeta. Dizi sonradan İstanbul’a taşınsa da içindeki Trabzon’u hiç kaybetmedi, o tadı hep korudu. Öyle de yer etti aklımızda, kalbimizde.
Adana – Hanımın Çiftliği
Roman uyarlaması furyasının en son temsilcilerindendi Hanımın Çiftliği. Her yerde bulunan edebiyat sever-televizyon sevmezlerin “aslına sadık kalınmamış” eleştirilerinden nasibini bu kadar az alan tek yapımdı hatta. Sonuçta kitap, dönem kitabıydı; dizi de modern dünyaya uyarlanmadı. Sadece Adana’da değil, elili yılların Adanası’nda geçti. Başladığı dönemin tadında sonuna kadar gitti ve Özgü Namal başta olmak üzere eşsiz oyunculuk performanslarıyla veda etti.
Nevşehir – Asmalı Konak
Türk televizyonlarının en çok izlenen, olay yaratan dizisi de İstanbul’u tercih etmeyenlerdendi. Kapadokya’daki Seymenler Konağı’nda herkesin bir hikayesi vardı. Aşkları büyük olan Seymen’le Bahar’dan, Dicle’ye, Sümbül Ağa’dan tüm hizmetçilerine kadar. Asmalı Konak daha oynadığı dönemde bir dizi olmayı bırakıp fenomen oldu. Tüm ülkeyi yayınlandığı akşam ekrana kilitledi, sonunda da sinema salonlarına. Ruhun şad olsun Meral Okay.
Şanlıurfa – Karagül
Günümüzün en çok izlenen dizisi de İstanbul dışından. Hatta çekildiği daha en baştan o kadar özdeşleşmiş ki o kadar yani. Sadece Urfa-Halfeti’de yetişen kara gülden ismini alan dizi dışarıdan bakınca sıradan bir Doğu-konak dizisi gibi görünse de içine bakınca öyle değil. Zaten o taraflarda sıradan iş yapanların hiçbiri bu kadar halkın içine işlemeyi başaramıyor. Karagül’ün sadece ekrandaki hali de içe işlemiyor zaten. Sümüklü Papatya şahsının ekranella.com’daki özetliyorumlarını unutabilir miyiz ki?
Gaziantep – Yabancı Damat
Sadece Gaziantep demek ne kadar doğru olur? Adeta coğrafyanın aşkıydı Yabancı Damat, Ege’nin iki kıyısının birbirine aşkı. Yunan kıyılarıyla Türk kıyılarının. Aşk başladıktan sonra biz çok uzaklara takıldık kıyıdan, Gaziantep’e. Ama orada da baklava tadında bir aşk oldu. Dizi İstanbul dahil çok fazla yerde geçti ama en keyifli kısımları hep Antep’teki karşılıklı iki baklavacıdaydı. Nazlı’nın Niko’yu sürekli terk edip, geri dönüp, çocuk doğurması döngüsünden sıkılsak kendimizi çarşı esnafının muhabbetine bırakabilirdik. Bir de Sumru Yavrucuk’un mükemmel oyunculuğuna.
Muğla – Güzel Köylü
Rüzgar gibi geldi geçti Güzel Köylü. Sıradan bir yaz dizisi gibi görünüyordu ama o kadar güzel Egeliydi ki çok sevildi. Bir yıl boyunca aynı günde, reyting listesinin aynı noktasında, tepesinde durmayı başardı. Tam bir yıl oynadı ve kimse beklemezken zaten ilk baştan beri diziye hiç inanmamış olan kanal tarafından final kararı aldı. Neyse ki o bir yılı adı gibi çok güzel geçirdi.
Sivas – Kardeş Payı
Komik mi? Belki? Kardeş Payı, çok başka bir paralel evrenin İstanbul’undaydı o konuda hemfikiriz. Ama buram buram Sivas’tı be. Senaristten türetilen Emrah sağolsun, oralara hep selam çaktı. En sonunda da sahiden gitti Divriği’nin payına düşeni verdi ve geldi. Sağolsunlar.